Yeni Anayasa Çalışmaları ve İhtilaller
01 Ekim 2011
Demokrasilerde; hukuk kuralları çerçevesinde ve birbirlerinin ilgi alanlarına girmeden oluşturulan Yasama, Yürütme ve Yargı Kurumları (Erkleri) o ülkede yaşayan bireylerin hak ve özgürlüklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlayan sistemdir.
Demokrasi; uygar toplumların bir yaşam biçimidir. Yasama görevini yapan TBMM’nin Anayasaya uygun olarak toplumun ihtiyaç duyduğu yasaları yapmak ve Yürütmenin (Bakanlar Kurulunun) yapmış olduğu işlemlerin yasalara uygun yapılıp, yapılmadığını denetleme yetkisi bulunmaktadır.
TBMM oluşturan 550 Milletvekili bu görevi millet adına ve bağımsız olarak yapmalıdır. Hükümet (Yürütme) ise bakanlık teşkilatlarıyla yasalara uygun olarak ülkeyi idare etmekle sorumludur. Yargı erk’i de yasalara uygun olarak yargılama işlerini yapmalıdır.
Bu üç Kurum (Erk); kararlarını birbirlerinden bağımsız almaları ve birbirlerinin ilgi alanlarına müdahale etmemeleri gerekmektedir. Her kurum kendi işini yapmalıdır. TBMM yasama görevini, Hükümet yürütme görevini, Yargı da yargılama görevini yapmalıdır. Bu üç kurum arasında sağlıklı bir diyalog olmalıdır.
2007 yılında Meclisimizce yapılan ve halk oylamasıyla da kabul edilen Anayasa değişikliği ile aksi bir durum olmazsa 2014 yılında (Mevcut Cumhurbaşkanımız eski yasaya göre seçildiğinden görev süresi 7 yıldır.) Cumhurbaşkanımız halk tarafından seçilecektir.
Halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanı ile diğer tarafta mevcut Parlamenter sistem içinde (genelde) çoğunluk partisinin lideri de Başbakan olarak atanmaktadır. Her ikisinin de seçim meydanlarından gelecek ve halka yapacakları ile ilgili vaatlerde bulunacaklarından ister istemez her ikisi de Yürütme üzerinde söz sahibi olmak isteyecektir.
Bu nedenle de yeni yapılacak Anayasa çalışmalarında; Başkanlık Sistemi (Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı kişi) veya geniş yetkileri olan bir Cumhurbaşkanlığı sistemi (yarı başkanlık sistemi Cumhurbaşkanının yetkileri Başbakandan fazla) üzerinde tartışmaların yapılması kaçınılmazdır. Bunun yanı sıra siyasi partiler yasası ve seçim sistemi üzerinde de çalışmalar yapılması gerekmektedir. Her milletvekili çıkaracakları yasalar üzerinde ve denetlemelerde seçmeninden aldığı güçle özgür iradesini kullanabilmelidirler. Mecliste yasaların yapılmasında ve denetimlerde partilerin grup kararı almaması gerekmektedir. Yapılacak Anayasa ve yasalar toplumun hak ve özgürlükleri temelinde yapılmalıdır. Geçmişte yaşadıklarımız sorunları (hesaplaşmaları) da ortadan kaldırmalıdır.
Ülkemizdeki demokratikleşme çalışmaları Osmanlı döneminde Birinci Meşrutiyetle 1876'da yürürlüğe giren Kanun-i Esasi, padişahın yetkilerini kısıtlamamıştı. Yurttaşlara düşünce, toplantı ve dernek kurma özgürlüğü, bireylere dokunulmazlık hakları tanımıyordu. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra, 1909'da bu anayasada değişiklikler yapılarak padişahın yetkileri kısıtlandı. Kişisel hak ve özgürlükler tanındı, basın üzerindeki sansür kaldırıldı. Hükümet artık padişaha değil, meclise karşı sorumluydu. Ankara da kurulan 1. Meclis tarafından Kurtuluş Savaşı sırasında, 20 Ocak 1921'de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla yeni bir anayasa kabul edildi. Bu anayasada egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu belirtiyordu. Yasama yetkisi de Büyük Millet Meclisi’ne bırakılmıştı. Cumhuriyet’in ilanından sonra 20 Nisan 1924'te yapılan ve yine Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adını taşıyan yeni bir anayasa ile yasama ve yürütme yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bırakıldı. Meclis yasama yetkisini kendisi, yürütme yetkisini de cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kullanıyordu. Cumhurbaşkanının onayı ile göreve başlayan bakanlar kurulu meclise karşı sorumlu sayılmıştı. 1924 Anayasası 27 Mayıs 1960 yılına kadar devam etti.
Daha dün gibi hatırlarım, 1990 yılında Merhum Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın naaşları ölümlerinin 29. yılında İmralı’dan alınarak törenle Edirnekapı Anıt mezarlığına taşınmıştı.
Can Dündar, Mehmet Ali Birand ve Bülent Çaplı hazırladıkları 10 bölümlük Cumhuriyet tarihimizde kara bir leke olan ve o dönemde yaşanan olayların kronojik olarak anlatıldığı “DEMİRKIRAT” Belgeseli 1991 yılında TRT televizyonlarından gösterilmişti.
17 Eylül 1991 akşamı da TRT Televizyonunda Prof. Dr. Bozkurt Gönenç’in yönettiği, DP Milletvekili Hayrettin Erkmen, Milli Birlik Komitesi Üyesi Suphi Karaman, Gazeteci Altan Öymen, Gazeteci Altemur Kılıç, Gazeteci Metin Toker ve Belgeseli sunan Mehmet Ali Birand’in katıldığı açık oturumda o dönemin taraflarınca ele alınmıştı. 20 yıl önce yapılan Açık oturum Cumhuriyet tarihimiz açısından geri dönülmez derin bir iz bırakan idamların gölgesinde maalesef sağlıklı değerlendirilememiştir.
Bu yıl 10 bölümlük belgesel ile açık oturum TRT tarafından geçen ay tekrar gösterildi. 50 yıl öncesinde yaşananlar tekrar gözlerimizin önünden geçti.
7 Ocak 1946 tarihinde; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Tevfik Koraltan birleşip Demokrat Partiyi (DP) kurmuşlar. 21 Temmuz 1946 da yapılan seçimler sonucunda CHP 402, DP 54, bağımsızlar 8 üyelik elde etmişler.
1950 Seçimlerinde DP büyük bir çoğunlukla Meclis’e girmiş ve 10 senelik bir döneminde yapılan bütün seçimleri kazanarak seçim sisteminden dolayı büyük çoğunluklarla iktidar olmuş.
1960 ihtilalini yapanlar, DP’nin iktidar olduğu 10 yıllık süreçte; muhalefete tahammülü olmadığını, muhalefeti ile onun yakınındaki kesimleri susturmak ve baskı altına almak için, Vatan Cephesini kurarak halkı bizden olan olmayan biçiminde gruplandırdığını ve Anayasadaki hükümleri uygulamayarak iktidarın kendi hukuk sistemini oluşturduğunu gerekçe göstermekteydiler. İhtilale (Darbeye) maruz kalanlar da Milli Birlik Grubunun gölgesinde kurulan Yassıada Mahkemelerindeki yargılamalarla yaşadıkları haksızlıkları anlatmaktaydılar.
27 Mayıs 1960 yılına kadar yürürlükte kalan 1924 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu; genel hükümler, yasama, yürütme, yargı, temel hak ve hürriyetler ile değişik konular olmak üzere 6 bölümden oluşmuş ve yürürlükte bulunduğu 46 yılda 5 değişiklik yapılmış. Devletin dini İslam’dır maddesi 1928 yılında anayasadan çıkarılmış, Seçmen yaşı 22’ye çıkarılmış, Ormanlar devletleştirilmiş, Kadınlara milletvekili olma hakkı tanınmış(1934), Atatürk ilkeleri anayasaya girmiş, Laiklik anayasaya girmiş (1937) ve Toprak reformu yapılmış.
1924 Anayasası sisteminde Kişi hak ve özgürlüklerine yer verilmekle birlikte, sosyal haklara yer verilmemiş. Ayrıca Meclisten çıkan yasaların anayasa uygunluğunu değerlendirme yetkisi sadece meclise ait olması, başka itiraz edecek merciinin (O zaman Anayasa Mahkemesi gibi kurumun) olmaması ve ayrıca Cumhurbaşkanı’nın da yasayı veto etme veya meclise tekrar gönderme yetkisi de olmaması ciddi sorun teşkil etmiş. Muhalefet Meclisten çıkan yasaların anayasaya aykırı olduğunu ileri sürüp itiraz etse de, bu itirazlar meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidar partisi bu görüşte olmadığı zaman da ciddi sorunlar çıkmıştır.
Bu durumda Anayasanın, mecliste kabul edilen tüm yasaların üstünde olduğu sonucu çıkarmamış ve TBMM tarafından da çıkarılan yasaların anayasaya uygun olma koşulu yerine getirilmemiştir.
Yargıtay ve Danıştay Kurumlar; kararlarını Yasama Meclisi tarafından çıkarılan kanunlara göre verdiğinden ve Anayasayı da kararlarında dikkate almaması da sıkıntıların daha da artmasına sebep olmuş.
İhtilali yapanlar; bu ve benzeri sıkıntıların ortadan kaldırılması için Üniversite hocalarına yeni anayasa taslakları hazırlatmış ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 27 Mayıs 1961 tarihinde Kurucu Meclis tarafından kabul edilmiş ve 9 Temmuz 1961 günü yapılan halkoylaması ile % 61.7 oranında “evet” oyu ile kabul edilmiş.
1961 Anayasası ile Hükümet ve Meclis’ten bağımsız yargı organları kurulmuş. Millet Meclis’inden ve Senato’dan çıkan yasaların Anayasaya uygunluğunu kontrol eden Anayasa Mahkemesi faaliyete geçmiş; yürütmenin tüm eylemleri, kararları anayasal bir kuruluş olan Danıştay denetimine verilmiş.
Kişinin temel hak ve özgürlükleri Anayasa ile güvenceye alınmış; parlamenter sisteme geçilmiş. Çoğulcu Demokrasi; yani “çoğunluğun yönetim haklarının sınırı azınlığın temel haklarıdır” ilkesi benimsenmiş.
Ekonomik ve sosyal haklar tanınmış. İşçilere grev hakkı, işci ve memura sendika kurma ve toplu sözleşme hakkı verilmiş. Sosyal güvenlik hakkı Anayasa’ya girmiş.
1961 Anayasasında Yapılan Değişiklikler
• 6 Kasım 1969 de 68’inci maddesi değiştirilmiş,
• 17 Nisan 1970 de 73, 131’inci maddesi değiştirilmiş ve Geçici 11’inci madde eklenmiştir.
• 30 Haziran 1971 de 56 ve 82’nci maddeleri değiştirilmiş. • 20 Eylül 1971 de 11, 15, 19, 22, 26, 29, 30, 32, 38, 46, 61, 64, 89, 110, 111, 114, 119, 120, 121, 124, 127, 134, 137, 138, 140, 143, 144, 145, 147, 149, 151, ve 152’nci maddeleri değiştirilmiş ve Anayasaya Geçici 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20’nci maddeleri eklenmiş.
• 15 Mart 1973 de 30, 57, 136,138’inci maddesi değiştirilmiş ve Anayasaya geçici 21 ve 22’nci geçici maddeler eklenmiş.
• 16 Nisan 1974 de 68 maddesi değiştirilmiş ve geçici 11’inci madde kaldırılmıştır.
1961 yılından itibaren her 27 Mayıs da kutlanan “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” törenleri Anayasa Mahkemesi Başkanlığında yapılırdı. Bu Bayram bir başka Askeri rejim zamanında hazırlanan ve milletimizin %93 kabul edilen 1982 Anayasası ile kaldırıldı.
12 Mart 1971 muhtırası ve sonrasında da terör olaylarının artması ile 12 Eylül 1980 gelene kadar Türkiye'nin bir kan gölüne dönmüştü. TBMM ve Cumhuriyet Senatosu’nun birçok tur ardından Cumhurbaşkanı’nı seçememesi, 6 Eylül günü Konya’da yapılan ve 12 Eylül Askeri yönetimi tarafından şerîat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği Kudüs Mitingi, Çorum, Malatya ve Kahramanmaraş olayları, Sağ – Sol – Muhafazakar gerginliği bireysel ve kitlesel siyasi cinayetleri besledi, ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetlerin sayısı her gün 30′a yaklaşması, kamuda çalışanların Sağ – Sol – Muhafazakar diye üçe bölünmüş olması, , dış ticaret açığındaki artış ve döviz darboğazı ve işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları (Grevler) ile yoğunlaşmıştı. Siyaset Partilerin ülkenin bu o kaos durumuna çözüm için bir araya gelip ortak çalışma yapmamaları, iç ve dış unsurların sonucu 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi yapıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 de dahil olmak üzere yönetime üçüncü açık müdahalesi idi. Bu müdahale ile TBMM ve Senato lağvedildi, Hükümet görevden alındı, 1961 Anayasası rafa kaldırıldı ve Türkiye siyaseti yeniden düzenlendiği askeri bir dönem başladı.
Şunu özellikle belirtmek isterim ki 12 Eylül 1980 sonrasındaki sıkı yönetim uygulamaları, siyasete aşırı müdahale sonucu partilerin kapatılması ve yöneticilerine siyasi yasak getirmesi, aylarca süren sokağa çıkma yasakları, sıkı yönetim mahkemeleri, 1982 Anayasasında kısıtlamış insan hak ve özgürlüklere v.b. birçok katı uygulamalara karşın 1982 Anayasası halkın geniş katılımı ile %93 oyla kabul edilmiş olması, halkımızın her şeyden daha fazla huzur istemesi, tartışma kargaşa istememesindendir.
1982 Anayasasında Yapılan Değişiklikler
• 17 Mayıs 1987 de 67, 75, 175 maddeleri ve Geçici 4’üncü maddedeki değişiklikler 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan halkoylaması sonucu kabul edilmiş.
• 8 Temmuz 1993 de 133’üncü madde değiştirilmiş.
• 23 Temmuz 1995 de Başlangıç Metni, 33, 52, 53, 67, 68, 69, 75, 84, 85, 93, 127, 135, 149, 171’inci maddeleri değiştirilmiş.
• 18 Haziran 1999 de 143’üncü madde değiştirilmiş.
• 13 Ağustos 1999 da 47, 125, 155’inci maddeleri değiştirilmiş.
• 3 Ekim 2001 de Başlangıç Metni, 3, 14, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34, 36, 38, 40, 41, 46, 49, 51, 55, 65, 66, 67, 69, 74, 87, 89, 94, 100, 118, 149’uncu maddeleri ve Geçici 15’inci maddesi değiştirilmiş.
• 13 Kasım 2001 de 86’ıncı maddesi değiştirilmiş.
• 21 Kasım 2002 de 76, 78’inci maddeleri değiştirilmiş.
• 7 Mayıs 2004 de 10, 15, 17, 30, 38, 87, 90, 131, 143 ve 160’ıncı maddeleri değiştirilmiş.
• 21 Haziran 2005 de 33’üncü maddesi değiştirilmiş.
• 29 Ekim 2005 de 130, 160, 161, 162 ve 163’üncü maddeleri değiştirilmiş.
• 13 Ekim 2006 de 76’ıncı maddesi değiştirilmiş.
• 10 Mayıs 2007 de Geçici 17’inci maddesi değiştirilmiş.
• 31 Mayıs 2007 de 77, 79, 96, 101 ve 102’inci maddeleri değiştirilmiş ve 21 Ekim 2007 de yapılan halkoylaması sonucu kabul edilmiş.
• 16 Ekim 2007 de Geçici 18 ve 19 maddeler değiştirilmiş.
•9 Şubat 2008 de 10 ve 42’inci maddeleri değiştirilmiş. Anayasa Mahkemesi 22 Ekim 2008 tarihinde iptal ederek yürürlükten kalkmıştır
• 7 Mayıs 2010 de 10, 20, 23, 41, 51, 53, 54, 74, 84, 94, 125, 128, 129, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 156, 157, 159, 166’ıncı maddeleri ile geçici 15, 18 ve 19’uncu maddelerindeki değişikliler 12.9.2010 tarihinde yapılan halkoylaması sonucu kabul edilmiş.
Sonuç olarak Anayasalarımızda yapmış olduğumuz bunca değişikliklere ve geçmişle hesaplaşmalarımıza rağmen, toplumuzun her kesimi tarafından kabul görecek çağdaş bir Anayasa’yı yapabilmiş değiliz.
• Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri bağımsız çalışmamakta,
• Milletvekilleri yasama ve denetim çalışmalarında mensubu olduğu parti liderinin kararı doğrultusunda hareket ederek görevlerini sağlıklı yapamamakta,
• Mecliste komisyonlarında çıkan kanun taslakları mecliste verilen önergelerle maksadının dışına çıkarak ve diğer yasalarla ve/veya mevzuatla çelişmesi gibi durumların ortaya çıkmasına sebep olmakta,
• Toplumsal fayda adına çıkarılan yasalarda yapılması suç sayılan unsurlar hakkında kamuoyu yeteri kadar bilgilendirilmemekte, (Sporda şiddetin önlenmesi için yapılan kanuna spor camiasını ilgilendiren birçok ilave unsur daha eklenerek birçok kişinin bugün suçlu durumuna düşmesi, tutuklu olması durumu ortaya çıkmıştır.)
• Hükümete verilmiş Kanun Hükmünde Yasa yapma yetkisi ile aylardır birçok sosyal katmanları ilgilendiren yasalar tartışılmadan yürürlüğe konulmakta, Her Bakanlık kendine göre yasa yapmakta,
• Olağanüstü dönemlere ait Özel Yetkili Mahkemeler,
• Yüksek Seçim Kurulu’nun seçimler öncesi ve sonrası almış olduğu kararlarla Diyarbakır’da temsilde adaleti sağlayamamış olması,
• Tutuklu Milletvekillerinin (Kesinleşmiş hükümleri yokken ve 2007 yılında seçilen ve serbest bırakılarak Milletvekili çalışmalarına katılan Sebahat Tuncel’in örneği de bulunmakta iken) Yüksek Seçim Kurulunun onayladığı ve mazbatasını verdiği Milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılamaması, Ve buna benzer durumlar 21 inci yüzyıl çağdaş demokrasilerine yakışmamaktadır. Siyaset çözüm üreterek Ülkemizin önündeki tartışmaları bitirmelidir.
Bugün toplumuzun her kesiminden çağdaş bir Anayasa yapılması talebinin olması, Siyasi Partilerimizin de bu konuda çalışma yapılması hususundaki samimi yaklaşımları ile birlikte Sivil Toplum Örgütlerinin, Akademisyenlerimizin katkılarıyla Meclis Başkanımız Sayın Cemil Çiçek’in yıllardır kazandığı devlet adamlığı kimliği ve çözüme odaklı yaklaşımlarının önderliğinde bu sefer toplumumuzu mutlu sonuca götüreceğini ummaktayım.
Bilgin AKBAL /Elektrik Yük. Müh.