Menü Kapat

Türkçemizin Hâli Ve Geleceği

 Eğitimci Yazar C. Yakup ŞİMŞEK :“İnsan, kelimelerle düşünür Yeni nesiller, atalarının kullandığı sapasağlam sözlerden mahrum yetişiyor. Düşünen, araştıran, öğrenen, kıyaslayan, terkip yapabilen, hayatı daha derin anlayıp yaşayan insanlar istiyorsak ana dilimizi – geçmişten kopmadan – iyi öğrenmeli ve öğretmeliyiz.  

“İstiklal Marşı”nda ve “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”nde geçen kelimeler artık ne ders kitaplarında var ne de imtihanlarda… Türkiye Cumhuriyeti’ nin temel metinleri anlaşılmaz bir hâle getirildi. Çocuklarımız ve gençlerimiz babalarının, dedelerinin kelimelerinden farklı sözlere alıştırılıyor. Nerdeyse her yeni nesil farklı bir Türkçe kullanır oldu.”

“TÜRKÇEMİZİN HALİ VE GELECEĞİ”

      BESAM (Bilgi Eğitim Ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Derneği) tarafından her hafta tertip edilen “Gelecekle Randevu Toplantıları” çerçevesinde 11.10.2010 Pazartesi günü Eğitimci-Yazar C.Yakup ŞİMŞEK konuştu.

     “Türkçemizin Hâli Ve Geleceği” üzerine yaklaşık iki saat konuşan C.Yakup ŞİMŞEK Türkçenin bilhassa son yetmiş beş yıldaki macerasını hikâye etti. Konuşmasının başında “Şimdi ben Türkçenin bugünkü sıkıntılarından bahsedeceğimi söylediğimde muhtemelen aklınıza büyük caddelerimizdeki yabancı isimli tabelalar falan gelecektir. O da Türkçenin büyük meselelerindendir ama bugünkü hâle nasıl gelindiğini anlatmak istiyorum.” dedi.

     TDK’nin 1935 tarihli Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu ile Türkçeye sokulmaya çalışılan bazı kelimeleri kullanarak kurduğu beş-altı cümleyi dinleyicilere okuyan C.Yakup ŞİMŞEK “Bu cümlelerden bir şey anlayan var mı?” diye sordu; dinleyenlere yabancı dilden bir metin gibi gelen bu sözleri Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’ndan seçtiği kelimelerle kendisinin kurduğunu belirtti.

    Elinde tuttuğu kılavuzda yaklaşık on bin (10.000) kelime bulunduğunu, bunların bir kısmının eskiden beri Türkçede mevcut olduğunu belirten konuşmacı “Ancak bunların büyük bir kısmı TDK tarafından imal edilmiş ve çoğu halk tarafından kabul görmeyip unutulmuştur.” dedi.

     C.Yakup Şimşek’in Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nun yalnızca A ve B kısımlarından seçtiği ve dinleyicilerin dikkatine sunduğu bu kelimelerden bir kısmı şunlar: 

abay = dikkat
açınlamak = keşfetmek
adanç = va’d
adançlamak = va’detmek
aktı = ücret
alanç etmek = müsadere etmek
algı = ganimet
alımcı = tahsildar
alımsa = rüşvet
alıt = makbuz
alpay = fatih, cihangir
anak = hafıza
angın = Şöhretli, meşhur
anlatık = fıkra
arda = aile
arıtım = ıslahat
arsımak = müdahale etmek
astöz = faraziye
astüzük = talimat
atağlık = vesayet
atınç = mermi
aybat = heybet, mehabet
ayıt = bahs
ayman = müctehid
ayra = istisna
ayramlar= teferruat
ayrıt = imtiyaz
ayta = hitabe, hutbe
aytaç = hatib
aytanç = muhatab
aytar = muhabir
azay = asgari
azı = ihtilâl, isyan
azınç = dalâlet
bağıtlı = taahhüdlü
Bakman = müfettiş
başatmak = hâkim olmak
baysal = huzur ve sükûn içinde olan
bekit = vakıf, tesis
belgirtme = isbat
belget = sened
belin = haşyet
beltir = meydan
berki = metanet
betke = makale
bırakığ = imtiyaz
bırakım = ruhsat
bilgetler = istihbarat
bilgirit = tebliğ, tebligat
bilit = ilân
birge = müşterek
birleşit = cemiyet
bir şey değil = estağfurullah!
böle = sütun
bölü = taksit
bulduru = fihrist
bulgu = vicdan
buyurman = âmir
bürüm = zarf
bütünleyin = cümleten

 
      C.Yakup Şimşek sözlerine şöyle devam etti:

       “Saydığım bu kelimelerden hiçbiri halk tarafından benimsenmedi. Fakat en az bunlar kadar yanlış, mahzurlu yüzlerce kelime maalesef zaman zaman bazı mevkilerin ve şahısların da desteğini alarak resmî metinlere girdi. Devlet tarafından yapılan imtihanlarda sürekli bu kelimeler tekrarlandı ve milyonlarca öğrenci bunları tekrar tekrar okumak ve kullanmak zorunda kaldı. Ders kitaplarında da hep aynı kelimeler kullanıldı; buna karşılık yüzyıllardan beri Türkçenin öz malı olmuş olan binlerce kelime ise bu kitaplarda asla yer bulamadı. Böylece geçmişin edebiyatı, musikisi, folkloru ve felsefesiyle, kısaca tarih ve kültürle aramızda köprü olan kelimeler unutturuldu.

      Yeni nesiller, atalarının kullandığı sapasağlam sözlerden mahrum yetişiyor. “İstiklal Marşı”nda ve “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”nde geçen kelimeler artık ne ders kitaplarında var ne de imtihanlarda… Türkiye Cumhuriyeti’nin temel metinleri anlaşılmaz bir hâle getirildi. Bir yandan geçmiş kültürümüzle övünüp duruyoruz: Yunus’tan Pir Sultan Abdal’a, Nedim’den Karacaoğlan’a, Âkif’ten Yahya Kemal’e, Reşat Nuri’den Peyami Safa’ya yüzlerce edebiyatçının bizim en büyük söz ustalarımız olduğunu söylüyoruz. Fakat – ne yaman bir tezattır ki – onların şiir ve romanlarında, hikâyelerinde kullandıkları yüzlerce kelime artık günlük hayatımızın dışına çıkartılıyor. Tabiri caizse yalnızca müzede görülecek birtakım aksesuarlara dönüştürülüyor.

    Çocuklarımız ve gençlerimiz babalarının, dedelerinin kelimelerinden farklı sözlere alıştırılıyor. Nerdeyse her yeni nesil farklı bir Türkçe kullanır oldu.

     Cemil Meriç argoyu kanundan kaçanların, uydurma dili ise tarihten kaçanların dili olarak düşünmüş. Bir insan kendi tarihini sevmeyebilir ama diğer insanların, bilhassa çocukların geçmişten kopuk olarak yetiştirilmesi çok yanlıştır. Geçmişi öğretmeli ama sevip sevmeyeceği kendi tercihine bırakılmalı.

     Türkiye’de tarih ve kültür çok zayıf öğretiliyor. Buna bağlı olarak da köyleri, şehirleri, üniversiteleri, meydanları, cadde ve sokakları, alışveriş merkezleriyle, memleketin bütün sathı atalarının dilinden, edebiyatından, tarihinden bihaber, derbeder gençlerle doluyor. Kendi öz kültür ve dilinden gittikçe uzaklaşan nesiller, memleketin bugünü ve yarını için sinsi fakat büyük birer tehdit unsuru ve tehlike yığını hâline geliyor.
İşte bütün bu akıbetlerin ortaya çıkmasında lisanımızın öz Türkçecilik / tasfiyecilik / özleştirmecilik / uydurmacılık siyaseti ile bozulup yozlaşması elbette çok mühim bir rol oynamıştır.

     Bu politikalar neticesinde vatandaşlarımız daha az kelimeyle konuşmaya başlamıştır. Çetin Altan, Türkiye’de yaşayanların günde ortalama 300-400 kelimeyle konuştuğunu ifade ediyor. Bu zayıf kelime dağarcığı birbirimizle sağlıklı anlaşmamıza mâni olan faktörlerin başında yer alır.  Abbas Güçlü de meselenin bir başka yönüne dair düşündürücü bir kıyaslama yapıyor: ABD’de birinci sınıf ders kitaplarında toplam 12 bin kelime kullanılmıştır. Bu rakam Fransa’da 9 bin, İtalya’da 12 bin, Türkiye’de 6 bindir.

     Hâlbuki gramerciler, ilim ve fikir adamları, mütefekkirler başta olmak üzere hemen herkesin kabul ettiği bir gerçek var: İnsan, kelimelerle düşünür…

      Düşünen, araştıran, öğrenen, kıyaslayan, terkip yapabilen, hayatı daha derin anlayıp yaşayan insanlar istiyorsak ana dilimizi – geçmişten kopmadan – iyi öğrenmeli ve öğretmeliyiz.”

     C.Yakup Şimşek konuşması esnasında Yunus Emre’den bir şiir okudu, ayrıca bir halk türküsünün sözlerine dikkat çekti. Son olarak da Yahya Kemal’in bir mısrasından hareketle dil ve kültür politikasında “kökü mazide olan ati” prensibine uymanın şart olduğunu belirterek konuşmasına son verdi.

       BESAM(Bilgi Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Merkezi )nin düzenlediği “Gelecekle Randevu Toplantıları” katılımcıların yoğun ilgisiyle devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir