GELECEKTE BESLENME SORUNLARIMIZ VE ÇÖZÜM YOLLARI
Selahaddin ALIÇ
Araştırmacı-Yazar Selahaddin ALIÇ : “Türkiye’nin gıda güvencesi, gıda güvenliği ve beslenme konusundaki strateji ve eylemleri belirlenmelidir. Her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli, inancına ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara imkânlara ulaşma hakkı vardır. Ancak dünyamız hala açlık ve dengesiz beslenme sorunları ile baş etme yollarını aramaktadır. Açlık sorununun asıl nedeni ise nüfus artışı değil, kaynakların iyi değerlendirilmemesi yanında, üretimde kullanılan yanlış uygulamalar, genetik yapısı değiştirilmiş gıdaların üretilmesi-tüketilmesi, insanlarımızı-hayvanlarımızı-üretim arazilerimizi olumsuz yönde etkilemiştir”
BESAM da “Gelecekle Randevu Toplantıları” devam ediyor. Bu hafta (18.10.2010 Pazartesi) “Gelecekte Beslenme Sorunlarımız ve Çözüm Yolları” başlıklı konferansı Araştırmacı-Yazar Selahaddin ALIÇ verdi. Dinleyiciler tarafından ilgiyle izlenen konferansta ALIÇ’A çok sayıda soru yöneltildi.
Selahaddin ALIÇ konuşmasında şunları söyledi:
– Eskiden insanlarımız nasıl besleniyordu?
Son yıllarda tıptaki muazzam ilerlemelere rağmen diyabet-kroner kalp hastalığı-hiper tansiyon- felç-ülser- astım- depresyon- otizm- romatizma-muzmin yorgunluk- kanser ve kemik erimesi (osteoporoz) gibi kronik hastalıklar son yıllarda müthiş artış göstermektedir.
Bu artışın çok nedenleri vardır. Ama en önemlisi geleneksel beslenme tarzımızı büyük ölçüde terk etmemizdir. Bugün tamamen etrafımızı saran propagandaya, reklamlara, yazılara ve alışkanlıklarımıza inat, başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme zamanı geldi ve hatta geç bile.
Günümüzde neleri yemeliyiz ya da başka başka bir deyişle bizim ne yemeye ihtiyacımız var? Bunları iyice tespit edip ona göre beslenme düzenimizi ayarlamamız gerekir. Hatırlıyor musunuz? Herkesin birbirine iyi niyet ile yaklaştığı komşuluk- arkadaşlık- akrabalık bağlarının çok sıkı olduğu günleri. Ekmeğin ekmek, karanfilin karanfil gibi koktuğu, domatesin domates gibi koktuğu, salatalığın, patatesin mis gibi koktuğu günleri, biz bunlara beklide ucundan sonundan şahit olduk. Aslında babalarımızın dedelerimizin anneannelerimizin anlattığı mis kokulu yiyecekleri yeterince görüp beklide faydalanamadık.
– Sıkıntılı zamanlarda daha mı çok yiyorsunuz?
Hiç düşündünüz mü? Üzüntülü ve duygusal açıdan zayıf zamanlarımızda daha çok yediğimizin farkında mısınız? Aslında yedikleriniz her zaman sevdiğiniz şeyler olmamasına rağmen yine yiyor musunuz? Açlık hissetmemenize rağmen bile bile gene yiyor musunuz? Bütün bunlardan sonra ne yedim ki diye pişmanlık duyuyor musunuz? Bazı kişiler ruhsal açıdan dengelerini kaybettikleri zaman kendilerini yemek yiyerek rahatlamaya çalışırlar. Ancak buda başka bir probleme yani kilo almaya yol açmakta buda başka problemlere sebep olmaktadır.
– Doğa da mertliği bozan pek çok şey oldu. Kimyasallar, hormonlar, daha çok kazanma, daha çok güzel görünme, daha çok yeme, daha çok konforlu yaşama, daha çok şeye sahip olma hırsı insanda arttıkça ve bunu elde etmenin yollarını öğrendikçe doğadan koptuk, kendimize ve çevremize zarar vermeye başladık. Buda bizi doğadan kopardı, insani vasıflardan uzaklaştırdı.
– Bugün büyük şehirlerde yabancılaşmadan, yalnızlıktan, soğuklardan şikâyetçiyiz. Hayvan sevgisi denince boğazından çekiştirerek köpek gezdirmeyi, tabiatı sevmek deyince toprağa değdirmeden ormanda yürüyüş yapmayı anlıyoruz. İşte bu genel kopukluk tablosu içinde vücudumuza da yabancılaşıyoruz. Gazetede çıkan haberlere göre belimizi kalın, boyumuzu uzun veya kısa, kilomuzu fazla buluyoruz.
Çocuklarımızın durumu ise büyüklerden daha kötüdür. Reklam bombardımanı ile en çok ihtiyaç duydukları şeylerin kola, şekerleme, çikolata, gofret, cips, olduğunu düşünüyorlar.
– Eskiden çilek yemek için haziranın, salçalık biber almak için sonbaharın gelmesi bekleniyor. Günümüzde modern tarım uygulamaları ile kabak, patlıcan, biber, domates, salatalık bütün bir sene raflarda bulunuyor. Aslında Allah’ın insanlara o kadar güzel bir dengesi var ki: Çok suya ihtiyacımız olan yaz aylarında karpuz-kavun, hastalıktan korunup güçlü olmaya çalıştığımız kış aylarında, narinciye yetişiyor. Bu ne güzel bir denge…
– Gıdalarımız gerçekti. Rafine edilmiyordu. Rafine işlemleri sırasında un, şeker, yağ gibi gıdalar doğan mineral ve vitaminlerini kaybediyorlar. Rafine ürünlerin besleyici değerinden çok şeyi feda edilmiş olarak alıyoruz. Hem de bilerek veya bilmeyerek birçok paketlenmiş gıda aracı ile dolaylı olarak yiyoruz. Bunları ne kadar çok yesekte doymadığımız oluyor. Çünkü bu gıdaların besleyici değerinde çok noksanlıklar vardır. Çok aşırı şişmanlattığı hatta obez yaptığı halde bir türlü iyi beslenmeyen insanlarımızı içimizde çevremizde görmek mümkün. Günümüzde İsrail’in ve ABD’nin başını çektiği ülkelerde, soya fasulyesi, mısır, buğday ve pirinç başta olmak üzere sebze ve meyvelerin ve birçok tahıl ürünlerinin genleri ile oynanıyor.
– Genleri ile oynanmış tohumların üreticisi olan uluslar arası şirketler ile ülkemizde bu tohumları çiftçimize aynı zamanda çok yüksek değerde satmaktadırlar. Dolaylısı ile tarım politikamızın yeniden gözden geçirilmesi gereğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
– Genleri ile oynanmış tohumların üreticisi olan uluslar arası şirketler ile ülkemizde bu tohumları çiftçimize aynı zamanda çok yüksek değerde satmaktadırlar. Dolaylısı ile tarım politikamızın yeniden gözden geçirilmesi gereğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
– Ülkemizde bilinçsiz şekilde bitkilerin ve meyvelerin ilaçlanması sonucunda ilaçların tortuları meyve ve sebzenin kabuğunda kalabiliyor. Hormonlar ve gübreler gıdanın yapısından bizlere de aktarılıyor. Bu son derece insan, hayvan ve çevre için zararlı olan gübreleme yerine sadece doğal gübre ve böceklerle zararlı otlarla doğal mücadele yöntemleri kullanılarak yapılacak ekolojik-organik-biyolojik tarım daha elverişlidir.
– Günümüzde Kimya endüstrisinin gelişmesi ile pek çok gıdaların aromaları yapılarak insanlar aldatılmaktadırlar. Çeşitli meyve kokusu-tereyağ-et-tavuk-fıstık-fındık vs… gibi aromalar yanında birde gıda boyaları üreterek gıdalarımıza katılmaktadır. Bu da vücudumuzun başkalaşması ve çeşitli hastalıkların oluşumuna sebebiyet vermektedir. Geçmişte insanlar reklam panoları, televizyon, medya, ilaç şirketleri, özel hastaneler-aroma üreten şirketler tarafından kuşatılmış değildi. Yemeklerimizi yerken acele ile değil bir yandan televizyon seyrederek değil yemeğin tadını çıkara çıkara ve sadece yemeği düşünerek yediğimizde vücudumuz aldığı gıdaları daha iyi sindirebiliyor ve yediklerimizden daha iyi faydalanıyorduk.
– Bunlardan kurtulmak için ilk adım olarak: Rafine gıdaları ve bunlarla yapılmış ürünleri hayatımızdan çıkartmamız gerekir. Yani ekmekte beyaz un-rafine şeker-rafine tuz-rafine yağ ve bunlarla yapılan gofret, cips, bisküvi, gazlı içecekler, hazır yemek gibi, paketlenmiş ürünleri ve baklavaları, poğaçaları yemeyelim.
– Mevsimine göre ekolojik, genetiği ile oynanmamış ve Helal Sertifikası almış ürünleri bulmaya gayret etmeliyiz.
– Günümüzde ürünlerimize katılan bazı katkı maddelerinden aromalar, boyalar, jelâtinler, tatlandırıcılar, iştah açıcılar vs. gibi pek çok katkı maddesinden bahsetmek istiyorum.
– E Kodu Nedir ?
Gıda katkı maddelerini tanımlamak ve herhangi bir karışıklığa yol açmamak için kullanılan Avrupa Birliği’nin (EC) simgesi olarak E harfi ve üç rakamlı sayıdan ibaret kodlardır. Avrupa Birliği tarafından her katkı maddesi için belirlenir. Doğal veya sentetik olsun gıda maddelerinde kullanılan ve katkı maddesi olarak tanımlanan tüm kimyasallar bu kodlama sisteminin içindedir.
– Gıda Katkı Maddeleri Nedir?
Gıda katkı maddeleri işlevlerine göre şu şekilde sınıflanabilir: koruyucular, tatlandırıcılar, antioksidanlar, renklendiriciler, tatlandırıcılar, kekleşmeyi önleyiciler, stabilizerler, emülgatörler, taşıyıcılar, taşıyıcı solventler, asitler, asitliği düzenleyiciler, aroma arttırıcılar, emülsifiye edici tuzlar, hacim arttırıcılar, itici gazlar, jelleştiriciler, kabartıcılar, kıvam arttırıcılar, köpük oluşturucular, köpüklenmeyi önleyiciler, metal bağlayıcılar, modifiye nişastalar, nem tutucular, paketleme gazları, parlatıcılar, sertleştiriciler, stabilizörler, taşıyıcılar, topaklanmayı önleyiciler, un işlem maddeleri.
– Gıda Katkı maddesinin toksik etkileri nelerdir?
Bir katkı maddesinin toksisitesi; kanser, doğum kusurları, sinir sistemi ya da diğer organlar üzerinde olumsuz etkileri vardır.
– Gıda Katkı Maddeleri Niçin Kullanılır? Gerekli midir?
Gıda katkı maddelerinin kullanım nedenleri çok fazladır ;
• Gıdanın besleyici değerini korumak için kullanılabilirler.
• Özgün diyet ihtiyaçları olan insanlar için özel bir gıda üretiminde kullanılabilirler
• Gıdanın dayanıklılığını artırmak için kullanılırlar, böylece gıda maddeleri daha uzun bir raf ömrüne sahip olurlar.
• Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek için kullanılabilirler.
• Gıdanın lezzetini ve rengini çekici hale getirebilir veya koruyabilirler.
• Yağın acılaşması gibi reaksiyonları önleyerek lezzet kayıplarını önlerler ve besin öğelerini korurlar.
• Gıdanın işlenmesi sırasında çoğu zaman teknolojik gereklilik olarak kullanılırlar.
• Gıdada hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmelerini önlerler.
• Gıda çeşitliliği sağlarlar.
• Gıdanın besleyici değerini korumak için kullanılabilirler.
• Özgün diyet ihtiyaçları olan insanlar için özel bir gıda üretiminde kullanılabilirler
• Gıdanın dayanıklılığını artırmak için kullanılırlar, böylece gıda maddeleri daha uzun bir raf ömrüne sahip olurlar.
• Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek için kullanılabilirler.
• Gıdanın lezzetini ve rengini çekici hale getirebilir veya koruyabilirler.
• Yağın acılaşması gibi reaksiyonları önleyerek lezzet kayıplarını önlerler ve besin öğelerini korurlar.
• Gıdanın işlenmesi sırasında çoğu zaman teknolojik gereklilik olarak kullanılırlar.
• Gıdada hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmelerini önlerler.
• Gıda çeşitliliği sağlarlar.
– MSG NEDİR…? (Monosodyum glutamat – E621)
MSG adında bir yiyecek katkı maddesi var. MONO SODYUM GLUTAMAT Yiyeceklere katıldığında, o yiyeceğin tadının beyin tarafından güzel olarak algılanmasını sağlıyor. Tatlı, tuzlu, acı fark etmiyor. Hangi yiyeceğe katılırsa lezzetliymiş gibi geliyor. O yüzden gıda üreticilerinin bir çoğu MSG’yi satışı arttırdığı için kullanıyorlar.
– MSG ZARARLI MI?
Buna okuduktan sonra siz karar verin. Bu madde Nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak ALZHEİMER, PARKİNSON, HUNTİNGTON hastalıkları, SARA (Epilepsi) Retinal dejenerasyon (Göz retina tabakası hasarı) Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite. Büyüme hormonu baskılanması. Pankreas hasarı, insülinde artış, ve buna bağlı diyabet. Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar. Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor, anne karnındaki bebek de aynı tahribatlara maruz kalıyor. Hangi yiyeceklerde daha çok bulunur? Özellikle çocuklarımızın hatta büyüklerinde çok severek yediği CİPS’lerde çok kullanılmakta. Hazır köfte harçları, Et suyu tabletleri, hazır çorbalar, dondurmalar renkli yoğurtlar ve benzeri birçok üründe var.
– MSG’nin zararları toplumumuzda anlaşılabilmiş midir?
Bu sorunun cevabı, ülkemizdeki tüketim miktarıdır. Her geçen gün tüketimin biraz daha arttığını maalesef üzülerek görmekteyiz. Ülkemizdeki eğitim sistemimiz endüstri, tarım, genel kültür alanında yetersiz kaldığından, yeni nesiller tehlikenin farkında değildirler.
– Bulunduğu yerler ve üretimi
Glutamat doğal olarak birçok besinde bulunmaktadır. Et, balık, sebzeler ve tahıllarda bağlı formda, domates, süt, patates, soya sosu ve birçok çeşit peynirde serbest formda bulunur. Besinlerde doğal olarak bulunmasının yanı sıra, sonradanda birçok gıdaya eklenebilir. Çorbalarda, soslarda ve birçok işlenmiş gıdada sıklıkla kullanılır.
– Çölyak Nedir..?
Çölyak Hastalığı (Celiac Disease) Nedir ? Çölyak daha önce pek adını duymadığımız şimdilerde ise adını sıklıkla duyduğumuz ama ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz besin kaynaklı bir ince bağırsak alerjisidir diyebiliriz.
Çölyak bağışıklık sistemine bağlı sindirim sistemini ilgilendiren bir hastalık olup ; Hasta kişilerde gluten denen bir proteini içeren besinlerin alınmasından sonra kendini gösteren bir emilim bozukluğu (malabsorpsiyon) hastalığıdır diyebiliriz.
Hastalığa buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahılların içerisinde bulunan gluten isimli bir proteinin ince bağırsakta parçalanamaması neden olmaktadır. Hamurun kabarmasını sağlayan, gıdaların raf ömrünü uzatan, elde edilen mamülün kalitesine önemli etkisi olan bir tür proteindir. Bu nedenle glutensiz unlarla yapılan ürünler çabuk bayatlamakta, şekil verirken zorlanılmakta ve kabarması gereken bir çok unlu mamülde istenen kabarma sağlanmamaktadır.
Çölyak hastalığının oluşumunda dikkat çekici faktörlerden biriside kişinin anne sütüyle ne kadar zaman beslendiğidir. Uzun süre anne sütüyle beslenen kişilerde çölyak hastalığını belirtileri daha geç ortaya çıkmaktadır. Diğer bir faktör ise gluten içeren yiyeceklerin yenilmeye hangi yaşta başlandığı ve ne kadar gluten yenildiğidir. Kalıtımsal olarak geni taşımak, Gluten tüketmiş olmak, Genin tetiklenmesi gerekmektedir. Genin Tetikleyicileri; stres, tıbbi sarsıntı (ameliyat, hamilelik, cerrahi müdahale), aşırı unlu gıda tüketimi, kalitesiz unlu gıdalar tüketimi ve viral enfeksiyonlardır.
Araştırmacı Selahaddin ALIÇ “DÜNYAMIZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN NELER YAPMALIYIZ?” sorusuna şu şekilde cevap verdi:
Her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli, inancına ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara imkânlara ulaşma hakkı vardır. Ancak dünyamız hala açlık ve dengesiz beslenme sorunları ile baş etme yollarını aramaktadır. Açlık sorununun asıl nedeni ise nüfus artışı değil, kaynakların iyi değerlendirilmemesi yanında, üretimde kullanılan yanlış uygulamalar, genetik yapısı değiştirilmiş gıdaların üretilmesi-tüketilmesi, insanlarımızı-hayvanlarımızı-üretim arazilerimizi olumsuz yönde etkilemiştir
1. Sürekli, yeterli, güvenli, inancına ve kültürel tercihlere uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara ulaşılması amacıyla, toprak ve su kaynaklarımızdan yararlanmanın bir insan hakkı olduğu bilinciyle, doğal kaynaklara yönelik her türlü önlem alınmalıdır,
2. Üretim için ithal edilen tarımsal maddelerin çok sıkı kontrolünün yapılması gerekir. Kapsamlı tarım ve gıda politikaları oluşturulmalıdır,
3. Küresel iklim değişikliğine yönelik olarak yapılması gereken çalışmalar zaman kaybedilmeden başlatılmalı
4. İklim Değişimi ve Gelişimi Araştırma Merkezi ile Genetik yapıları değiştirilmiş tohumların denetimini yapacak denetim merkezleri kurulmalıdır.
5. Susuzluğa dayanıklı çeşitler geliştirilmeli ve sulama yatırımları zaman kaybetmeden tamamlanmalıdır.
6. Tarım ve Köy işleri Bakanlığı’nın yapılandırılması biran önce tamamlanmalı.
7. Gıda denetiminde özele yetki devri acilen başlatılmalıdır Gıda denetimini etkin biçimde gerçekleştirecek çok sayıda özel denetim şirketleri kurulmalıdır.
8. Tüm dünyada kabul görmüş olan ‘Tarladan Sofraya’ gıda güvenliği çalışması yapılmalıdır. Bu kapsamda ilgili tüm meslek gruplarının niteliklerine ve uzmanlık alanlarına uygun olarak, yetki ve sorumluluk alanlarının net bir biçimde belirlendiği şartlar bir an önce hayata geçirilmelidir.
9. Türkiye’de 2001 yılında başlanan Gıda ve Beslenme Eylem Planı çalışmaları üniversite işbirliği dâhilinde devam ettirilmeli.
10. Türkiye’nin gıda güvencesi, gıda güvenliği ve beslenme konusundaki strateji ve eylemleri belirlenmelidir.
11. Yaklaşık 30 yıldır yapılmayan Gıda, Sağlık ve Beslenme Araştırmasının yenilenmesi için başlatılan çalışmalar tamamlanmalı.
12. İnsanlarımızın gıda hakkı, beslenme ve sağlık durumu konusundaki bilgiler derlenerek, ulusal beslenme politikasına yansıtılmalı, oluşturulacak önlemlerde öncelikli olarak belirlenmelidir.
13. Tarım arazilerimizde doğal hayvan gübresi kullanımına gidilmeli.
14. Hibrit tarım ürünleri üretilmemelidir Genetiği bozulmuş tarım ürünleri tohumları ekilmemelidir.
İlgiyle takip edilen “Gelecekle Randevu Toplantıları” Pazartesi günleri saat 19.00 da Bahçelievler’deki dernek merkezinde devam etmektedir.