ETKİLİ KONUŞMA SANATI
SÖZCÜKLERİN GÜCÜ ADINA (2)
Mehmet Nuri KAYNAR
“Söz ola kese savaşı. Söz ola, kestire başı. Söz ola, ağulu(Zehirli) aşı, yağ ile bal ede bir söz.” Yunus EMRE
Konuşmalarda “iletme” telaşından çok “iletişim” sağlamaya çalışılmalıdır. İletişim karşımızdakilerin dünyasına girebilmektir. İyi bir konuşmacı, dinleyenlerin gözlerinden, beden dillerinden, kendisini anlayıp anlamadıklarını anlayabilir.
Etkili bir konuşmacı dinleyicileriyle güçlü bir bağ kurmayı başarabilen konuşmacıdır. Kiminle, hangi kültür seviyesi ile iletişim kurduğumuzun farkında olarak konuşmamıza hazırlık yapmalı, konuşmanın akışını seviyeye göre düzenlemelidir. Konuşmasını planlamayan bir konuşmacı, toplumun seviyesini iyi ayarlayamazsa seviyenin çok üzerinde veya tam tersi seviyenin altında konuşacağı için konuşması anlaşılmayacak veya yanlış anlaşılacaktır. Ya da yetersiz bulunacaktır. Planlamayı iyi yapmalı buna kesinlikle uymalıdır. Dinleyicilerin konu dışına çıkaran soru ve çıkışlarına estetik bir üslupla müsaade etmemelidir.
Bildiğimiz her şeyi bir konuşma, seminer veya toplantıda karşımızdakilere aktarma telaşına da düşmemeliyiz. Zamanında ve doğru yerde anlatılmayan konular zamansız açan çiçek gibidir. Yazın açması gereken bir çiçek, kışın açarsa nasıl soğuk onun yaşamasını engeller, ömrü kısa olursa, plansız, yersiz yapılan konuşmalarda hedefine ulaşmaz. Doğruda olsa çabuk unutulur. Zaman kaybıdır.
Konuşmanın bir düzeni, belirlenmiş bir süresi, sınırı olmalıdır. Özlü, kısa cümleler ve örneklerle konu anlatılmalıdır. Dinleyiciler söz uzadıkça, sıkılacaklardır. Konuşmada verilecek örneklerin, dinleyenler üzerindeki etkisi hesap edilerek verilmeli, ilgisiz söz ve örneklerin konuyu hedefinden saptıracağı asla unutulmamalıdır.
Akıcılığı bozacak söz ve örneklerden kaçınmak gerekir. Kişi ve kişilerin anlayış kapasitelerine uygun özlü, vurgulu cümleler ve örnekler seçilmelidir. Bazen yerinde ve zamanında kullanılacak bir cümle veya örnek konunun anlaşılması için hayati bir anlam ifade edebilir. Öyle derinlikli sözler vardır ki, tek başına bir kitapta veya saatlerce yapacağınız bir konuşmada anlatamayacağınız derecede etkili olabilir. Bu konuda “Kıymet ve tesir, çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir.” denilmiştir.
Konuşmalarımızda Estetik Üslup Konuşurken ortamdaki bütün dinleyicileri memnun etmek gibi bir mesuliyetimiz olmadığını bilerek, bunun telaşına girmemeliyiz. Bu mümkünde değildir. Elbette anlattıklarımıza katılanda olacaktır, katılmayanda. Etkili bir konuşmacı anlatmak istediklerini nazikçe kaba söz ve hareketlere girmeden yapmalıdır. Doğru olduğuna inandığınız yargılarımız hakkında bile asla ikili inatlaşmalara girme yanlışlığına düşmemelidir. Öyle bir ortama fırsat verirsek anlattıklarımızın tümü zarar görür ve emekleriniz boşa gider. Sinirlenmek, kendine hâkim olamamak, hiddete kapılmak gibi davranışlar konuşmanın etkisini azaltan zaaflardır. Sert söz insanı yaralar.
Düşüncelerin anlatılmasında, etkili olarak sunulmasında, muhatapların ikna edilmesinde estetik üslup dediğim: nazik, tatlı sözlerin, güler yüzlü olmanın ve samimi beden dilinin önemi olmazsa olmazdır. Çok önemlidir. Bu konuda şu veciz özlü sözler nede anlamlıdır: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”, “Tatlı dili olanların sevenleri, dostları çok olur.”, “Sorma kişinin aslını, sohbetinden belli eder.”,”Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir.”demişlerdir.
Unutulmamalıdır ki; ne kadar doğru sözlü olursanız olun, anlattıklarınız karşınızdakilerin anladığı kadardır.
Özeleştiri: “Ben Bilirim” Hastalığı. Korsan Konferanslar Yeri gelmişken çok sık karşılaştığımız bir zaafımıza “korsan konferanslar” diyebileceğimiz davranış şekline de değinmek istiyorum. Kendisini her ortamda, her konu hakkında konuşmak zorunda hisseden insanlarla karşılaşmışsınızdır. Bir insanın her konuda bazı kanaatlerinin olması mümkündür. Elbette de olmalıdır. Ancak burada üslup iyi belirlenmelidir. Her konuda en doğruyu bilmek mümkün değildir.
Bir konferansta veya etkinlikte soru sormak için mikrofonu eline alıp, verilmiş bu soru sorma hakkını konferansa dönüştürmek toplantı adabına uymayan bir davranış şeklidir. Bir kişinin yerli, yersiz fırsat bilerek, her konuda uzun uzun konuşmak zorunda hissetmesi doğru değildir.Bunun birkaç sakıncası vardır.Öncelikle size söz hakkı soru sormanız için verilmiştir.Sorunuzu konuyla ilgili kısa ve net olarak sormalısınız.Böylece diğer katılımcıların haklarına da riayet etmiş olursunuz.
Sözü uzatmanızın bir diğer sakıncası, etkinliğin akıcılığını bozma ihtimalidir. Toplantıyı organize edenlerin planlamasını aksatabiliriz. Toplantılarımıza katılan konuşmacıların veya dinleyicilerin başka programları olabilir ya da zamanları sınırlı olabilir.(Toplantının gereksiz yere uzamasından dolayı uçağa geç kalan ve Ankara’daki etkinliğe katılamayan bir uzman hatırlıyorum) Bunlar etkinliklerin ince detaylarıdır evet ama her işimiz adaba(ilke ve kurallara)bağlanmazsa istenmeyen durumlarla karşı karşıya kalınabilir.
Sözü uzatmamızın bir başka sakıncası, Ortamda sıkıcı bir hava oluşturmasıdır. “Her şeyi ben bilirim” tarzındaki konuşma şekli muhataplarda, ortamlarda ” itici” izlenimler oluşturabilmektedir.
Sözleriniz doğruda olsa, bu tarz konuşma şekli ortamdaki diğer kişilerde bize karşı ön yargılar oluşmasına da neden olabilir. Duyulması istenilmeyen, hoş olmayan söz ve tavırlara muhatap olabiliriz.
Kendimizi her konuda, her ortamda konuşmak zorunda hissetmemeliyiz. (Elbette katıldığımız etkinlik, beyin fırtınası şeklinde, ikili sohbet tarzında veya katkı sağlamanız istenen bir toplantı ise o zaman elbette düşüncelerimizi söz ve yazı ile beyan etmek kadar doğal bir şey olamaz.) Burada şu veciz atasözleri çok şey anlatmaktadır. “Söz gümüşse, sukut altındır.”, “Konuştukça cahilliğin ortaya çıkıp, mahcup olacağına, sus âlim sansınlar.”,”Çok konuşan çok hata yapar.”, “Her doğru her yerde söylenmez”, “Üslubu beyan, ayniyle insandır.”derler. Onun için kendimizi her konuda konuşmak zorunda hissetmekten vazgeçmeliyiz. Dinlemeyi bilmeli, karşımızdakilerin uzmanlığından, bilgi ve görgüsünden istifade etmeye çalışmalıyız.
9/12/2012