Menü Kapat

Büyüme ve Kalkınma

BÜYÜME VE KALKINMA

Yaşar Demir   
 
     Birbirine yakın anlam taşıyan ve aynı bilim dalları içinde kullanılan bazı kelimeler vardır. İşin uzmanları tarafından bu kavramlar arasındaki fark bilinmiş olsa da çoğu zaman halk tarafından bu fark çok iyi bilinmez.  Çoğu kez bu tip kavram ve kelimeler birbirleri ile karıştırılır ve birbirlerinin yerine kullanılır. Son zamanlarda birbirinin yerine kullanılan kavramlar arasında en çok dikkatimi çeken iki kelime “büyüme” ve “kalkınma” kelimeleridir.
     “Büyüme” kullanıldığı alana göre bir ülkenin veya bir ilin ekonomisi ile ilgili sayısal, yani nicel verilerindeki artıştır. Söz gelimi bir ülkenin milli gelirindeki artış bu cins bir artıştır. Ancak kişi başına düşen milli gelirdeki sayısal artışlar, o ülkenin kalkınmış olduğunu ortaya koymaz. Bazen rakamlar artar, ancak artan rakamlar kalkınmayı yansıtmaz. Çünkü kalkınma yapısal bir sonuçtur.
 

    Kalkınma, yatırımların artması, üretim verimliliğinin yükselmesi anlamına gelir. Kalkınmanın ardında, insana yapılan yatırımlar ve genel olarak yaşam standartlarının gelişmesi vardır. Gerçek bir kalkınmadan söz etmek için, okur-yazarlığın yükselmesi, eğitilmiş ve uzmanlaşmış işgücünün artması, tüm nüfusun sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınabilmiş olması, kültürel zenginlik ve çevre bilincinin oluşması gerekir. Bu arada işsizliğin yüzde 1-2 gibi sayılarda dolaşması hedeflenir.
   
     Bu durumda kısaca ve ana hatlarıyla ifade edecek olursak büyüme olmadan kalkınma olmaz. Ancak her büyüme kalkınma demek değildir.
     Durum böyle iken pek çok insan gerek Türkiye ölçeğinde, gerek iller ölçeğinde kalkınmayı veya gelişmeyi anlatırken büyümeyi ifade eden sayısal verilerden yola çıkıyorlar. Çözüm önerisi olarak da yapılan veya yapılacak olan endüstriyel yatırımlardan söz ediyorlar. Kalkınmanın olmazsa olmazı durumundaki insan unsurunu gözden kaçırıyorlar. Oysa kalkınmanın en önemli unsuru beşeri sermayedir, insan unsurudur. İyi eğitilmiş, alanında uzmanlaşmış, bilgi ve birikim sahibi insan gücüdür.
     Son yıllarda ülkemizde her ile bir üniversite anlayışı ile yeni yeni üniversiteler açıldı. Üniversitesi olan daha çok büyük şehirlerimizde ise pek çok özel üniversite kuruldu ve kurulmaya devam ediyor. Bu noktada özellikle üniversiteye yeni kavuşmuş olan illerimizde, üniversitelere öncelikli ve önemli bir rol düşmektedir: Beşeri sermayeyi geliştirmek.
     Bu gün çağdaş planlama anlayışına göre eğitim ve kalkınma arasında doğrudan bir ilişkinin olduğu genel geçer bir kural olarak kabul edilmektedir. Yani beşeri sermaye ve kalkınma birlikte gerçekleşecektir. Eğitim ve kültür alanında gelişme sağlayamadığımız takdirde gelir düzeyindeki artışlar veya küçük ölçekli sanayi kuruluşlarının çoğalması gelişmekte olan illerimizde büyümeyi sağlayabilir. Ama aynı oranda kalkınmayı sağlamasını beklemek doğruluğu kesin bir yaklaşım değildir.
Bu bilgiler ışığında ekonomik büyüme, kalkınma ve kültürel gelişme arasındaki ilişkiyi yeniden gözden geçirmeli, planlama çalışmalarını bu anlayışa göre yapmalıyız. Bir yandan genç üniversitelerimizin çalışma ve gayretleri ile iyi yetişmiş insan gücünü oluşturmalı, bununla birlikte kültürel geçmişimizden yola çıkarak kültürel faaliyetlerimizi arttırmalıyız. Kültürel faaliyetlerimizin arttırılması konusunda da üniversitelerimize yoğun bir iş düşeceği açıktır. 
      Ne yazık ki son dönemlerde, özellikle 1980 askeri darbesini izleyen dönemden beri, ekonomik bakımdan büyüyen Türkiye'nin kültürel bakımdan sürekli gerilediğini görüyoruz. Hâlbuki gerçek kalkınma, temelde insan unsuruna, insanın verimliliğine bağlıdır. Bu da doğrudan doğruya kültürel kalkınmanın bir yansıması olacaktır.
     Türkiye ne yazık ki, 21. Yüzyılın başında, ekonomik büyüme adına kültürsüzleşmeyi, kültür ve tabiat varlıklarının tahrip edilmesini doğal, hatta gerekli gören bir çizgiye gelmiştir.
 Bu gün ilçelerimizin çoğundan kendi illerindeki üniversitelere bağlı olarak ilçelerine fakülte kurulması, fakülte olmazsa hiç değilse yüksek okul açılması talepleri gelmektedir. İlçelerimiz bu taleplerini dile getirirlerken bile konuya ticari olarak yaklaşmaktadırlar ve öğrencilerin o ilçeye bırakacakları parayı düşünmektedirler. Asıl amaçları üniversitenin o ilçeye sağlayacağı kültürel katkıya ulaşmak değil, ekonomik katkıyı sağlayabilmektir. Aynı anlayış üniversitesi olmayan illerimizde de hâkimdir. Yanılgı buradan başlamaktadır. Amaç yanlış olursa süreç yanlış olur, süreç yanlış olursa sonuç da yanlış olur.
    Yapılması gereken, büyüme ve kalkınma kavramlarını doğru anlamak, başta üniversitelerimiz olmak üzere ilgili bütün kurum ve kuruluşların kalkınmanın alt yapısı olan beşeri sermaye ve kültürel gelişme konusunda eşgüdüm içinde çalışmalarını sağlamaktır.
     Bunun dışındaki gayretler, gelişmekte olan il ve ilçelerimiz için boşuna sarf edilmiş emek olmaktan öteye geçemeyecektir. 
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir