EDİLGEN BAĞIMLILIK VE TOPLUM
Bağımlılık kelimesi günlük hayatta daha çok uyuşturucu ve sigara gibi madde bağımlılığı anlamında kullanılır. Ancak bağımlılık, sadece bir maddeye karşı değil, kişinin herhangi bir kişi, davranış veya görüşe karşı kendi kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır.
Bağımlılık çoğu kez dışardan bir etki ile kişinin etkiyi meydana getiren maddeye karşı gösterdiği ve kendisinin de önüne geçemediği dayanılmaz istek ve arzudur. Edilgen bağımlılık ise biraz daha farklıdır. Dışardan bir etki olmasa veya dışardan yapılan etki ortadan kalksa bile kişinin bağımlılığına devam etmesidir. İşte edilgen bağımlılığı, bağımlılıktan farklı kılan bu özelliğidir.
Edilgen bağımlılık için iki tane örnek verebiliriz:
Uzmanlar bir akvaryumu ortadan cam ile ikiye bölmüşler ve birinci bölüme balığı, ikinci bölüme yemi koymuşlar. Yeme ulaşmak isteyen balık, yeme ulaşmaya çalışınca her defasında cam bölmeye çarparak geri dönmüş. Bir zaman sonra akvaryum içindeki cam bölmeyi kaldırmışlar. Balık yine yeme doğru yüzmüş. Ancak cam bölmenin olduğu yere gelince sanki cam bölme varmış gibi geri dönmüş.
Uzmanlar bir akvaryumu ortadan cam ile ikiye bölmüşler ve birinci bölüme balığı, ikinci bölüme yemi koymuşlar. Yeme ulaşmak isteyen balık, yeme ulaşmaya çalışınca her defasında cam bölmeye çarparak geri dönmüş. Bir zaman sonra akvaryum içindeki cam bölmeyi kaldırmışlar. Balık yine yeme doğru yüzmüş. Ancak cam bölmenin olduğu yere gelince sanki cam bölme varmış gibi geri dönmüş.
Bu konudaki ikinci örnek ise fillerle ilgilidir. Fil eğitmenleri, bir fil doğar doğmaz arka bacaklarından kalınca bir zincir bağlarlar. Fil, bu kalın zincirden kurtulmak için çaba gösterse de başarılı olamaz. Zaman geçtikçe ve fil büyüdükçe filin bacağına bağlanan zinciri inceltirler. Zamanla fil öyle büyür, zincir öyle incelir ki artık fil istese o zinciri tek bir hamle ile kırıp kurtulabilecektir. Ancak fil artık edilgen bağımlı hâle gelmiştir. Zincirden kurtulmak için tek bir hamle dahi yapamaz.
Fert ve toplum psikolojisinde de durum aynıdır. İnsanlar kendi irade ve isteklerinden vazgeçerek edilgen bağımlı hâline gelirler ve bu durum çoğu kez toplumda salgın bir hastalık gibi yayılır. Bu salgın hastalık insanların kişiliklerini silerek, onları zihinsel olarak birbirlerinin kopyası bitki-insanlar haline getirir. Sanki toplumun fertleri arasında bir tür bakteri hızla yayılmakta ve insanları bitki-insana dönüştürmektedir.
Fert ve toplum psikolojisinde de durum aynıdır. İnsanlar kendi irade ve isteklerinden vazgeçerek edilgen bağımlı hâline gelirler ve bu durum çoğu kez toplumda salgın bir hastalık gibi yayılır. Bu salgın hastalık insanların kişiliklerini silerek, onları zihinsel olarak birbirlerinin kopyası bitki-insanlar haline getirir. Sanki toplumun fertleri arasında bir tür bakteri hızla yayılmakta ve insanları bitki-insana dönüştürmektedir.
Bitki-insanların en önemli özellikleri her tür koşula uyum gösterebilmeleridir. Bellekleri silinmiş, herkesin aynı şekilde düşündüğü, bireysel farkların ortadan kaldırıldığı sözde “dertsiz” bir toplum yaratılmıştır. Artık bu toplum kitle toplumu, bu toplumu oluşturan kişiler de kitle-insanı haline gelmiştir.
Edilgen bağımlılık ve kitle toplumu “aile, okul, iş yaşamı, ekonomik koşullar” gibi birçok bileşenin etkisiyle, uzun sürede biçimlenmektedir. Bizim toplumumuz için bu bileşenlerin ortak özelliği, otoriteye boyun eğmenin esas kabul edilmesidir. Baskıcı bir aile yapısı ve yaratıcılığı cezalandırıp ezberciliği ödüllendiren bir eğitim sisteminin kişisel bağımsızlık ülküsünü sindireceği ve edilgen bağımlılık özlemini güçlendireceği açıktır. Ancak, söz konusu süreç yalnızca aile ve okulla da sınırlı kalmaz; toplumsal yaşamın hemen her alanı aynı ilkeye göre yapılandırılmıştır. Sözgelimi iş hayatındaki klasik bir yönetici, idaresindeki kişileri yaratıcılık ve üretkenliklerinden çok, itaat ve sadakat derecelerine göre değerlendirir.
Edilgen bağımlı insan tipinin oluşumunda rol oynayan etkenlerden belki en önemlisi olumsuz ekonomik koşullardır. “Yardım veren, emir verir.” İlkesini bilmeyen yoktur. Yoksulluğun, kişinin sahip olamadıklarını ona verme vaadinde bulunan otoriteye boyun eğmesini kolaylaştıracağı bilinen bir gerçektir. Ayrıca vaatler yalnızca kısa süreli maddi çıkarlarla da sınırlı değildir. Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle insanlar umudu yitirmişse, vaat edilen güzelliklere ulaşma yoluna girmekten başka çaresi kalmamış demektir.
İşte toplum mühendislerinin bu günkü iç ve dış siyaset için hareket noktaları bu olmuştur. Önce toplumun her kesimine yaşanan olumsuzlukların değiştirilemeyeceği düşüncesi hâkim kılınmıştır.
Vatandaşın iç siyasetimiz için söylediği, “Adam kim gelirse gelsin, hepsi aynı, ne değişecek sanki?” sözlerinin arkasındaki düşünce bu düşüncedir. Artık insanımız yaşanılan olumsuzlukların değiştirilemeyeceğini düşünmektedir. Bu nedenle kendilerine vaat edilen dünyada ve dünya ötesindeki cennete ulaşmak için oluşan kalabalıkların ardına düşmektedir. İlk bakışta iyi niyetli gibi görünen ve topluma pompalanan “büyüklük” duygusunun altında yatan gerçek de vaat edilen cennet misali kitleleri peşine takma çabasından başka bir şey değildir.
Toplum mühendisleri amaçlarına ulaşmak için diğer yardımcı unsurları da kullanmakta ve ötekileştirme politikası ile birlikte topluma, toplumsal bir korku salmaktadırlar: Cennetin karşısına cehennemi, iyinin karşısına kötüyü, akın karşısına karayı, Mehdi’nin karşısına Deccal’ı koyarak. Bedenimiz hür olsa da ruhumuzu esir alarak. Şairin dediği gibi:
Derler eğlen, gül, oyna
Bedenin azat oldu.
Nereden bilecekler,
Ruhum zindanında kaldı.
Bedenin azat oldu.
Nereden bilecekler,
Ruhum zindanında kaldı.
Toplumun bütününe bir korku salınmıştır. “İçinde bulunduğunuz durumdan çıkmanız mümkün değildir!” denilmektedir. Bu arada, yaşanılan olumsuzlukların nedeni ve çıkış yolları abartılı ve kasıtlı bir üslupla anlatılmış, kişilerin bilinçaltına o zamana kadar ki deneyimlerinin ve değerlerinin yanlış olduğu fikri lanse edilmiştir. Toplumların sahip oldukları değer yargıları “kara”, o topluma bir takım araçlarla dayattıkları yeni değerler “ak” olarak tanıtılmıştır. Aslında bu bir “değersiz bırakma” faaliyetidir.
İçinde bulunduğu şartlarla umudunu yitiren, farkında olmadan her türlü psikolojik baskıya maruz kalan kişiler, artık edilgen bağımlı olmuşlardır.Bize ait bütün değerler yaşanılan olumsuzluğun nedenidir. “Ortak değerler” dedikleri “kadın hakları, daha çok özgürlük, değişim, cinsel bağımsızlık, ekonomik güç…” türünden söyledikleri her türlü söz ise vaat ettikleri sahte cennetlerdir. Edilgen bağımlı olan toplumlar bu sahte cennete inanacak ve sürekli o cennete ulaşmak için çalışacaklardır.
İçinde bulunduğu şartlarla umudunu yitiren, farkında olmadan her türlü psikolojik baskıya maruz kalan kişiler, artık edilgen bağımlı olmuşlardır.Bize ait bütün değerler yaşanılan olumsuzluğun nedenidir. “Ortak değerler” dedikleri “kadın hakları, daha çok özgürlük, değişim, cinsel bağımsızlık, ekonomik güç…” türünden söyledikleri her türlü söz ise vaat ettikleri sahte cennetlerdir. Edilgen bağımlı olan toplumlar bu sahte cennete inanacak ve sürekli o cennete ulaşmak için çalışacaklardır.
İşlem tamamlanmış, toplum mühendisliği meyvesini vermiştir. Edilgen bir toplum artık her türlü siyasi mülahazaya açık duruma getirilmiştir.
Yaşar Demir