Çocuklarımız Tatillere Neden Bu Kadar Seviniyorlar? (1)
Neden Çocuklarımız Okullara Gitmekte İsteksizler. Hiç Düşündünüz mü? Biz Nerede Hata Yapıyoruz? – Öğretmenler, Anneler ve Babalara Özeleştiri- Öğretmenler, Anneler, Babalar Tatilde Baltalarımızı Bileyim mi?
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsanız pirinç ekin. On yıl sonrasını düşünüyorsanız ağaç dikin. Yüzyıl sonrasını düşünüyorsanız İNSAN yetiştirin.” (ÇİN ATASÖZÜ)
Yarıyıl tatilindeyiz… Tam iki hafta.(İstisna olan öğrencilerde var tabiî ki. SEVİYE BELİRLEME VE ÜNİVERSİTE SINAVLARINA hazırlananlar için, tatil olmaktan ziyade test çözme kampı, çünkü onlar test çözme makineleri, onlara tatil yok…) Bu süre içerisinde Çocuklarımız ders mi çalışmalı, oyun mu oynamalı, televizyon mu izlemelidir? Sizce Tatil nedir? Yani tatile yüklediğimiz anlam nedir? Tatili fırsat bilerek bir an kendimizi sorgulayalım mı? Siz hiç tatile sevinmeyen bir çocuğa rastladınız mı? Peki neden? Neden Çocuklarımız Okullara gitmekte isteksizler hiç düşündünüz mü?
Okullarımız Okullar tarih boyunca tüm medeni toplumlarda yaşamın merkezinde olmuştur. Okulları, çocuklarımızın ve gençlerimizin sevmesi, koşa koşa okula gitmesi için; Daha çekici hale getirebilir miyiz? Daha güler yüzlü okullar oluşturabilir miyiz? Daha çekici hale getirebilmek için neler yapabiliriz acaba? İşte bunu başarabilirsek göreceksiniz o zaman okullara devamsızlık oranlarında azalma olacak ve çocuklarımız tatil olduğu için üzülecekler… Şu an öylemi? Tatil denilince:”-Yaşasın! O ley” demeyen çocuk neredeyse yok gibidir. Çocuklarımız neden bir günlük kar tatilini bile coşkuyla karşılıyorlar? Dersin öğretmeni hasta olsa da okula gelmese bahçede top oynasak diye neden dua ediyorlar.
Pekâlâ, hata nerede? Biz nerede hata yapıyoruz? Okullarda Dersleri Nasıl Çekici Hale Getirebiliriz? “Derslerde, tüm etkinliklerde, görsel malzemelerin, hareketli görüntülerin kullanımının artırılması gerekmektedir. Dış dünya(okul dışı) öyle renklendi ki okul buna ayak uydurmalıdır. “Sosyal aktivitelerin artırılması gerekmektedir. Kulüpler yönetmeliği idareci ve öğretmenler için buna fırsat vermektedir. Geriye uygulama kalmaktadır. Okullarımızda kulüp çalışmalarının aktif yürütülmesi için uygun ortamlar oluşturulmalıdır. Tiyatro, müzik, sportif aktiviteler vb. çalışmalar aktif olarak yürütülebilmesi için gerekli şartlar, aile birlikleri aktif çalışarak, sivil toplum kuruluşları, özel sektör işletmeleri ile diyaloglar oluşturarak eğitime katkı ve destekleri alınabilir. “Okullarımızı çocuklarımızın yeteneklerini ortaya koyabilecekleri, kendilerini kanıtlayabilecekleri, öğretmenlerimizin öğrencilerin yeteneklerini keşfederek yönlendirecekleri yetenek avcılarına dönüştürmeyi başarabilirsek ülkemizin kalkınmasında çok büyük mesafeler kat edeceğiz. “Okullarımız ile içinde yaşadığımız toplum arasında uyum olmalı, okullar hayatın içinde olmalıdır. Okullarımız, çocuklarımız için içinde mutlu olabildikleri yerler olmalıdır. Okullar bilginin eğlenceli bir şekilde verildiği BİLGİ PANAYIRLARINA dönüştürülmelidir. “Çocuklarımızın yetenekleri okullarda köreltilmemeli, tam tersine keşfedilerek önü açılmalıdır. Okullar; Bir insanın bütün kişilik özelliklerini kazandığı çocukluk döneminde nitelikli, kendisiyle barışık bireyler olmaları için özgüvenlerinin gelişimine destek vermelidir. “Eğitim-Öğretim faaliyetleri çocuklarımızın kişilik özelliklerinin ve toplumun kaliteli bir ferdi olmasına katkı sağlamak üzere düzenlenmelidir. Çocuklarımızın, içinde yaşadıkları toplumun sağlıklı bireyleri olarak yetişmeleri için eğitim sistemimizin felsefesini ve mevcut okul yapılanmamızı bilgi çağının ve bilgi toplumunun; düşünen, sorgulayan ve üreten bireyini yetiştirmeye imkân verecek şekilde yeniden düzenlemelidir.
“Unutmamalıyız ki Her şey daha yaşanabilir bir ülke için; En kârlı yatırım insanın eğitimine yapılan yatırım değil midir? Herkes bu bilinçle seferber olmalıdır. Neden Kitap Okumalıyım? “Çocuklara “-Kitap Okumalısın!” Diyerek emretmekle okuma alışkanlığı kazandıramayız. Çocuk yaşama ilk adımını attığı andan itibaren anne ve babasını elinde dergi, gazete ve kitapla görmelidir. Herkesin okuma saati olduğu bir ortamda yetişen çocuklar okumanın bir ihtiyaç olduğu bilinçaltı ile yetişecektir.(Hangi türe ilgi duyuyorsa okumasına izin vermeli ilgisi doğrultusunda teşvik etmeliyiz.)Neden okuması gerektiğini, okumanın kendisine ne gibi kazanımlar sağlayacağını anlayacağı cümlelerle ona anlatmalıyız. Okumak kişiye; Hızlı okuma alışkanlığı kazanmasını sağlar. Kelime hazinesi genişler. Düzgün konuşmasını sağlar. Düşüncelerini rahat ifade edebilir. V.b.gibi. ATATÜRK DİYOR Kİ: “ÇOCUKLARIN NASİHATTAN ÇOK, İYİ ÖRNEKLERE İHTİYACI VARDIR.”
Öğretmenler ” Öğretmenlerimiz okullarımızın ruhudur. Öğretmenlerimiz eğitim sistemimizin can damarı, ülkemizin geleceğinin mimarlarıdır. Öğretmenlerimiz her alanda gerek teknolojik donanım ve gerekse de bilgi birikimi ile kendisini sürekli yenileme, geliştirme çabası içerisinde olmalıdır. Elbette öğretmenlerimizin ekonomik yeterliliği bunda önemli bir etkendir. Mesleki ve ilgisi doğrultusunda öğretmenlerimizin Yayınlanan dergi, kitap ve diğer kaynaklara rahat ulaşması sağlanmalıdır. Düzenli sinema, tiyatro v.b. etkinliklere katılımı için kaynaklar oluşturulmalıdır. İşte o zaman öğretmenlerimiz; Yeniliklere açık, öğrenciyle iletişim halinde olan, empati/duygudaşlık kurabilen öğretmenler olacaklar ve yüklendiği misyonu ve vizyonu yeni yetişen nesle aktaracaktır. Veliler (Anne ve Babalar) ” Veliler eğitimin başarısında çok önemlidirler. Güçlü bir veli-okul koordinasyonunun aşamayacağı sorun yoktur. Bir anne ve babanın en önemli varlık sebebi çocukları ise; bunun sorumluluğunun gereklerini yerine getirmelidir. Daha fazla ilgi daha fazla katkı… ” Unutmayalım ki çocuklarımız için “en güvenli liman” ailedir. ” Okul-aile birlikleri önemsenmelidir. Burada görev alıp hizmet etmek erdemdir.
Öğrenci Başarısında Ailenin Önemi ” Bireyin eğitim ve öğretim yaşantısı sadece okulla sınırlı değildir. Aile, okul ve çevre çocuğun dünyasına yön veren üç önemli etkendir. ” Aile, eğitimde en önemli etkendir. Çünkü çocuklar doğumundan öğrenim çağına gelinceye kadar, yaşamları ile ilgili her türlü temel bilgiyi anne ve babasından öğrenirler. Anne ve babalar aynı zamanda çocukların ilk öğretmeni durumundadırlar. Çocukların yaşam boyu sergiledikleri davranışlarının önemli bir bölümü ailenin yanında kazanılmaktadır. ” Çocuğun eğitiminden birinci derecede aile sorumludur. Çünkü hiçbir kurum çocuğun büyüme çağında gereksinimi olan sevgiyi, güveni, morali, sıcak aile ortamını aile ocağı kadar veremez. ” Çocuğun başarı ve başarısızlığında ilk aklınıza gelmesi gereken ailedir. Okul ve diğer kurumların bu konudaki işlevi aileden sonra gelir ve ailenin verdiği eğitime destekleyici, tamamlayıcı niteliktedirler. ” Öğrencinin başarı ve başarısızlığında etken olan sorunları Üç Başlıkta inceleyebiliriz. A. Aileden kaynaklanan sorunlar. B. Okuldan kaynaklanan sorunlar. C. Çevreden kaynaklanan sorunlar (Bu yazıda aileden kaynaklanan sorunlar üzerinde yoğunlaşacağız.)
A. Aileden Kaynaklanan Sorunlar:
1. Ailenin Çocuğa Olan İlgisizliği:
Ailenin çocuğa olan ilgisizliğini duygusal ve fiziksel olmak üzere iki başlık altında düşünebiliriz.
a. Fiziksel İlgisizliği: Çocuğun beslenme ve sağlığıyla yeterince ilgilenmeyen aileler.
b. Duygusal İlgisizliği: Duygusal olarak çocuğa yeterince ilgi ve sevgi göstermeyen aileler.
Konu ile ilgili olarak yaşanmış bir olayı gazeteden aldığım şekliyle aynen aktarıyorum. Çocuğun gittiği okulu, sabahçı mı, öğlenci mi olduğunu, numarasını, sınıfını, hatta yaşını bile bilmeyen velilerle karşılaşmıştık. Ancak okulunu bilmeyen bir veliyi ne görmüş ne de duymuştuk. Ta ki bu habere kadar: Diyarbakır Birlik Lisesi Müdürü Cemil ARSLAN ‘ın Bir Anısı: Bir gün müdüre bir veli gelir: -Müdür bey, der, evin anahtarı çocukta kalmış müsaadenle anahtarı almaya geldim. -Buyur, çocuğun kaçıncı sınıfta? -Valla müdürüm hangi sınıfta olduğunu bilmiyorum. -Lise 1, lise 2, lise 3? -Valla onu da bilmiyorum. -Sabahçı mı, öğlenci mi? -Valla onu da bilmiyorum. -Peki, adı soyadı ne çocuğun? Neyse ki veli onu bilmektedir, söyler. Müdür bilgisayarı taratır, okulda o isimde ve soyadında bir öğrenci yoktur. Bilgisayara geçmeme ihtimaline karşı yazılı kayıtları da inceletir, yine yok. Veliye döner, -Amcacığım senin çocuğun kaç yaşında? -Vallaaa, on iki, on üç, on dört, on beş bile olabilir. -On iki yaşındaki çocuk liseye gelmez. İlköğretim okulunda olmasın senin çocuğun? Emin misin bizim okula geldiğinden? -Valla sabah evden çıkıyor, bu tarafa doğru geliyor, ama bu okula mı geliyor, öbür tarafa mı gidiyor onu bilmiyorum. Müdür bey, yakındaki bir ilköğretim okuluna telefon eder, öğrencinin adını verir ve orada kayıtlı olup olmadığını sorar. Biraz sonra telefonla cevap gelir, velisinin nerede okuduğunu bilmediği çocuk o okulun öğrencisidir.(Nail Güreli, 16 Haziran 2000 tarihli Milliyet Gazetesi)
Bu ilgi eksikliğinin temel nedenleri arasında ailenin eğitim düzeyi, ekonomik koşulları, çocuğa ayrılabilecek zaman yetersizliği ve anne babanın kişilik özellikleri sayılabilir. Günümüzde bazı anne ve babaların, okulu günün belirli saatlerinde çocuklarını gönderdikleri bir bakımevi, öğretmenlerini de bakıcı ve dadı olarak görmeleri, kendilerinin de bu saatlerde dinlendiklerini söylemeleri toplumda çok sık karşılaşılan bir durumdur.
2-Aile İçi Şiddet:
Aile içi şiddet, çocuğun hem zihinsel hem de ruhsal gelişimini yakından etkilemektedir. Aile içi şiddet maalesef geçmişte olduğu gibi bugün de büyük bir sorun olarak devam etmektedir. Aile içi şiddet her kültürde, her sos yo – ekonomik sınıfta ve her yaşta var olan bir olgudur. Aile araştırma kurumunun resmi veri sonuçlarına göre Türkiye’de, bütün gizliliğine rağmen aile içi şiddetin yaygın olduğu ve ailelerin %34’ünde fiziksel,%53’ünde ise sözlü şiddetin olduğu saptanmıştır. Ailelerde insan sayısı arttıkça şiddetin de arttığı gözlenmiştir.(A. K,1995,Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları. Aile Araştırma Kurumu, Yayınları, Ankara) Aile içinde şiddete maruz kalan veya şiddete tanık olan çocuğun okul davranışları ve başarısı olumsuz yönde etkilenmekte, çocuğun okula ve öğretmenlerine karşı davranışları değişmektedir.
3-Ailenin Ekonomik Koşulları:
Ailenin ekonomik koşullarının yetersiz olması yaşam biçimlerini etkilediği kadar kişiliklerini de etkilemektedir. Yoksulluk nedeniyle aç, düzensiz beslenen ve sağlıksız yetişen çocuklar, toplumsal uyum güçlüğü çekmekte ve gelecek endişesi yaşamaktadırlar. (Sınıfta koktuğundan dolayı kimsenin yanına oturmak istemediği öğrendiğim bir öğrencinin, durumunu merak ederek araştırdığımda; üç gündür yemek yemediğini, iki aydır yıkanamadığını kendisinden dinledim. Daha sonra çocukla konuştum ki; Babası iflas etmiş evlerine icra gelmiş, elektrik ve suları iki aydır kesik olduğunu öğrendim. Daha sonra yerel yönetim ve kaymakamlığımıza müracaatları için aileyi yönlendirdim. )Bu durumlar çocuğun kişilik yapısında derin izler bırakmaktadır. Ekonomik sıkıntı içerisindeki ailelerin çocukları kendilerini güven içinde hissetmemektedirler. Çocuğun ilişkide olduğu arkadaş çevresiyle arasında ekonomik açıdan büyük farklar varsa, çocukta aşağılık duygusu gelişebilmektedir.(Bu yaşlarda yaşıtlarına kendini beğendirmek, güzel bir giysiye sahip olmak, güzel bir evde oturmak vb. karşılaştırmalar sıkça yapılmaktadır.)Ekonomik koşulları yetersiz olan veliler ne acıdır ki veli toplantılarına “yine para isteyecekler!” düşüncesi ile katılmak istememektedirler. Ekonomik düzeyi düşük ve geçim sıkıntısı çeken aileler okullardan uzaklaşmaktadırlar. Devamı yarın
Mayıs 2009
Mehmet Nuri Kaynar / BESAM Başkanı