Siz Küreselleştiremediklerinden misiniz?
“Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Şaşılacak şey odur ki; Bu kuzu, kurda gönül bağlamış, âşık olmuştur.”Hazreti Mevlana
“Bugün tüm dünyada yaşanan süreç ; ekonomiden, dine tüm değer sisteminizin yerine yeni değerlerin benimsenmesidir. Modern bir toplum olmanın koşulları, yalnız bilimde ve endüstride değil, dilde, müzikte, edebiyatta, sanatta, giyimde, beslenmede ve evet hatta dinde, küreselleşmenin, benimsenmesidir…
Bu süreçte sanki her şey bir merkezden planlanıyor ve yönetiliyormuş gibi kendi irademizin anlamsız ve boş olduğu hissine kapılıyoruz. Birey veya toplum olarak zevklerimizde, alışkanlıklarımızda, inanışlarımızda, tercihlerimizde, düşüncelerimizde ne denli güdülebilir olduğumuzu tartışmaya açmalıyız. Ne kadar kendimize ait olduğumuzu ve ne kadar kendimizi temsil ettiğimizi sorgulamalıyız. Dünyaya kendi kavramlar dünyamızdan bakmalı, önce kendimiz olmayı başarmalıyız. …
Evet. Türkiye modern bir ülkedir. Modern bir ülke olmamız, Batı tipi emperyalist küreselleşmeye boyun eğeceğimiz, onların kölesi olacağımız anlamına gelmez… Türkiye bugün geldiği noktada bütün İslam Âleminin en iyi durumda olan ülkesidir. Türkiye sahip olduğu; Demokratik, Laik, Sosyal bir Hukuk devleti yapısıyla, genç, eğitimli nüfusu ile önemli avantajlara sahiptir. Yeni bir medeniyet sıçraması yapmak için her şeye sahiptir.” Batı Standartları Batı medeniyeti ; Ali ŞERİATİ’NİN ifadesiyle dünyanın tüm toplumlarını düfuzyona uğratmıştır. On dokuzuncu asrın başlarında Liverpool limanından kalkan bir İngiliz malı birkaç haftada Afrika, Güney Amerika, Asya ve hatta Okyanusya içlerine kadar girebilmektedir. Bu imkân Prof. Ali AKYILDIZ’IN deyişiyle modernleşmenin ekonomik ve beraberinde sosyo kültürel, siyasi, askeri etkilerinin dünyayı atardamar gibi sarıp sarmalaması demektir. Batı/Avrupa’nın bilimde, siyasette, endüstride, bir-kaç yüz yılda geldiği bugünkü aşama, toplumsal yaşamın tümünü kapsayan yeni bir dünya görüşü sunmaktadır. Aslında “sunma” ifadesi çok masum kalıyor. Kendi dünya görüşünü tüm dünyaya cebren ve hile ile “dayatmakta” dır. Batı-Avrupa da başlayan ve kısmen tamamlanan bu yaşam biçimi, Avrupa merkez olmak üzere oradan bütün dünyaya yayılan BATILALAŞMA sürecidir. Avrupa “modern” dir. Batılı olmayan toplumlarda önce geleneksel toplumdur. Sonra geçiş (gelişmekte olan) toplumu olurlar. Son aşamada da ancak modern toplum olurlar. Bu arada ki GEÇİŞ/GELİŞMEKTE OLAN aşaması toplumların geleneksel değerlerini tamamen veya özünü ne kadar sürede terk edebildikleri ile orantılı bir aşamadır.
Bugün tüm dünyada yaşanan süreç ekonomiden, dine tüm değer sistemlerinin yerine yeni değerlerin benimsenmesidir. Modern bir toplum olmanın koşulları, yalnız bilimde ve endüstride değil, dilde, müzikte, edebiyatta, sanatta, giyimde, beslenmede ve evet hatta dinde küreselleşmenin benimsenmesidir. Bu başlı başına bir medeniyet anlayışının diğeri/yerli anlayışı yok etme/işgal etmesidir. Zihin değişmesidir. Tüm insanlık küreselleşme sürecinde, bunun kısa vadeli rahatlıkları hepimizi hayran bırakmakla beraber (Teknoloji, internet v.b) uzun vade de insanlığa ciddi zararlar vereceğinin sinyallerini aklıselim düşünürler sezinlemektedir. Küreselleşme adına yapılan tüm çalışmalar YERLİ KÜLTÜRLERİN yok edilmesi üzerine kurulmuştur. Bu kültürel saldırının emarelerini gündelik hayatlarımızda hissetmekteyiz. Çocuklarımızın yetişmesinde kendi değerlerini küçük görme şeklinde ki tezahürlerini görüyoruz. Yaşama bakışımızdan tutunda yeme, eğlenme, tatil anlayışlarımızda çok ciddi boyutlarda köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Bu değişim; bir kültürün yerini, başka bir kültürün alma sürecidir. Bu süreçte sanki her şey bir merkezden planlanıyor ve yönetiliyormuş gibi kendi irademizin anlamsız ve boş olduğu hissine kapılıyoruz.
Türkiye, Modern Bir ülkedir .Türkiye biraz sancılı bir geçiş yaşasa da artık modern bir ülkedir. Sancılı diyorum. Çünkü bizde doğal bir süreç olarak işlemedi bu değişim. Bizde, batıdaki gibi burjuva sınıfının önderliğinde bir değişimden ziyade, çoğunlukla bürokrasi eliyle değişim sürecine sokulduğu için sancılı olmuştur. Halende giydirilmek istenen elbisenin bazen bedene dar geldiği olmuyor değil. Osmanlının son iki yüz yıllık döneminde özellikle eğitim alanını yenileyememesi dünyadaki gelişmelere uyum sağlayamaması, tam anlamıyla ifade edersek; kendi modernleşmesini gerçekleştirememesi sonucu, yeni Türkiye Cumhuriyetinin tarih sahnesine çıkmasıyla “geç kalmışlık” telaşıyla “Az zamanda çok iş yapmak için” devlet, aradaki farkı kapatmak adına sürece müdahale etmiştir. Modernleşme hedefinin en belirgin göstergesi olarak gündelik hayatın değişimi ön planda tutulmuştur. Değişimi hızlandırmak içinde devlet kendi aydın ve burjuvasını oluşturmuştur. Devlet, bazen “Halka rağmen halk için” anlayışıyla, bu değişimde çok ısrarcı olabilmiştir. Halk içselleştiremeden, görsel olarak değiştiği içinde kendisiyle çelişir görüntüler zaman zaman ortaya çıkmıştır. En basit örneği; Modern şehirler kuramamış olmamızdır. Modernleşen(?) halk şehirlere hücum etmiş ama köyündeki alışkanlıkları ile büyük şehirlere gelince şehir değil, büyük köyler kurmuşuz. Örnekleri çoğalta biliriz.
“Modernleşme, Batılılaşma” Kavram Kargaşasıdır. Ülkenin; İçtimai, iktisadi, siyasi, sosyal, askeri yapısını etkileyen faktörlerin başında bu iki kavram:”modernleşme”, “batılılaşma” gelmektedir. Türkiye’nin modernleşme ve/veya batılılaşma sürecini tahlil edebilmek için son üç asırlık cemiyet hayatımızı irdelemek, gündemi meşgul eden konulara ve çözümüne yönelik getirilen tekliflere bakmak lazımdır. İşte o zaman görülecektir ki; bu tartışılan konular aslında kavram kargaşasından başka bir şey değildir. Neden mi? Türkiye’de çok az sayıda post modern tavır, aykırı bir-kaç söylem dışında(söylem diyorum çünkü “söz-eleştiri” dışında sosyal hayata ait bir bilgi-sıçraması oluşturamamaktadırlar.) herkes yaşamının her alanında, modern yaşamın konformist alışkanlıklarından alabildiğine yararlanmaktadır. Hiç kimse bu rahatından ne adına olursa olsun taviz vermeyi, bundan mahrum olmayı istemeyecektir. Kendisi istese de ailesi, çocukları, çevresinin akıntısında yaşayıp gidecektir. Bugün bizim olduğumuz gibi… Öyle ki en devrimcisinden, sarıklı-cübbeli dindarına kadar herkes modern yaşamı alabildiğine içselleştirmiştir. Dolayısıyla bizde(ve Türkiye örneğinden hareketle aslında İranlıların, Arapların, Japonların, Çinlilerin, Hintlilerin v.d)modernleşmeyle hiç kimsenin sorunu olduğunu sanmıyorum.
Bilgiyi insanlığın ortak değeri olarak görmeliyiz. Batının son üç yüz yıllık teknolojik, ekonomik, siyasi üstünlüğü, İslam coğrafyasını iyi etüt etmiş olması, sahip olduğu bilgiyi alarak sentez etmesi, oradan bir sıçrama oluşturmasıdır. Kendi içlerinde ne kavgalar ettikleri, ne kanlar döktükleri bu yazının sınırlarını aşar… Kolay olmayacak tabiî ki ama yan gelip yatmakla gelecekte bize kimse yaşama hakkı vermez, ülke olarak gelecekte onurumuzla var olmak, güçlü ve söz sahibi olabilmek için çalışmalıyız. “Bilgi ümmetin yitik malıdır” der. Hazreti Muhammet(s.a.v.) almalıyız, aldık, alacağızda… Önemli olan meselelere “milli” bakabilmektir. Devletimizi, dünya arenasında güçlendirmek için her vatandaşımızı eğitmeli, bilinçlendirmeliyiz. Daha 1990 yılların başlarında tam bir çöküntü yaşayan Rusya’yı kısa sürede tekrar güçlü, saygın konuma getiren en önemli kaynağı yetişmiş, eğitimli insanlara sahip olmasıdır. Bu, bir ülkenin var olması ve güçlü olması için çok önemli bir avantajdır.
Nisan 2009
Mehmet Nuri Kaynar / BESAM Başkanı