Çiçeklerin Dili (Lisan’ül Ezhar)
‘Şehrin ruhudur çiçekler… Adana da evimizin dört bir tarafı kilometrelerce portakal ağaçları ile çevriliydi… Bahar gelince bembeyaz portakal çiçekleri açardı. Her tarafa misk gibi kokular yayılırdı… Yirmi yıl sonra bir tane ağacın kalmadığını gözlerimle görmesem inanmazdım. Aman Allahım! Bu gidiş nereye? Şehirler ruhunu yitiriyor. Çarpık/Plansız kentleşme sürecinde (bunun sosyolojik gerekçesi ne olursa olsun) tüm dünya mekanik beton mezarlığına dönüştü. Bu dönüşüm doğaya rağmen gerçekleştirilmektedir. İnsanlık, hoyrat bir vurdumduymazlıkla kendi kıyametini hazırlıyor. Yaşamın her alanında doğasından kopan insan huzursuzluğa, bunalım/ kaosa sürüklenmektedir.
Bahar Çiçekleri… Fazla değil, geçtiğimiz yüzyılın başlarında güller, laleler, sümbüller, nergisler, karanfiller açarmış, çiçek bayramları düzenlenirmiş. Büyük bahçe, mesire yerleri ve dere boylarında çiçek ve bahar bayramları kutlanırmış. Her evde, her konakta rengârenk çiçekler yetiştirilirmiş. Bin bir çeşit kokular sararmış her yeri… Kızların, kadınların, evlerinde, iç avludaki bahçelerinde çiçek yetiştirmeleri günlük uğraşlarındanmış. Çiçeklerden aldıkları ilhamla rengârenk el işlemeleri yaparlarmış. Doğanın güzelliklerini görüp de, o güzellikleri yaşamının ayrılmaz bir parçası haline getirip yaşam ile doğa arasında ayrılmaz bir bağ kurma Anadolu insanının ince zevk ve sanat ruhunun bir eseridir.
Çiçek, Tarih boyunca sanatın her alanında kullanılmıştır. Günlük yaşamın içerisinde kullandıkları eşyaları bile en güzel şekilde süslemeyi gelenek haline getiren Anadolu toplumunun giyim-kuşamında, kılıcında, kalkanında, topunda, tüfeğinde, hamamtasında, çeşmesinde, çinisinde, mezartaşında, camisinde, kervansarayından, medresesine… Özellikle ev tekstilinin birçok çeşidinde; Yatağında, yastığında, perdesinde, elişlerinde, dantelinde, nakışında, havlusunda, çarşafında, kiliminde, halısında, ciciminde, zilisin de, tepsisinde, ,kitap süslemesi, rahlesi…
Hep doğa, çiçek olduğu gibi, sözünde, sazında, şiirinde, dilinde, deyişlerinde de hep bahar, doğa, çiçek vardır. Karaca oğlan eydür, başların tacı, Ayrılık şerbeti zehirden acı, Kıvrım Kıvrım olmuş zülfünün ucu, Mor menevşe boynun eğdiği gibi. Kadir Mevla’m seni öğmüş yaratmış, Çiçeklerin içinde birdir menevşe, Bitersin güllerin harı içinde, Korkarım yüzüne batar menevşe.
Erenler, halk ozanları, şairler, aşıklar hep çiçeklerin dilini kullanmışlardır. Ünlü âşıklarımızdan Veysel nede güzel ifade etmiş; Çiğdem der ki ben âlayım /Yiğit başına belâyım/ Hepsinden ben âlâyım/ Benden âlâ çiçek var mı? /Al baharlı mavi dağlar / Yârim gurbet ilde ağlar/ Nergis derki ben nazlıyım/ Sarp kayalarda gizliyim/ Mavi donlu, gök gözlüyüm / Benden âlâ çiçek var mı?/ Al baharlı mavi dağlar / Yârim gürbet ilde ağlar.
Anadolu’nun el sanatlarını incelediğimizde her birinin birer kültür-sanat abideleri olduğunu hayretle gözlemleriz. Bu zenginliğin sebebi, hem çok farklı kültürlerin bu coğrafyada harman oluşu, hem de Anadolu insanının sanatçı bir ruha sahip olmasıdır. Dokunan bir halı, kilim veya işlenen bir nakış aslında öyle derinlikli bir kitaptır ki okumakla bitmez. Kullanılan desenler, renkler, çizgiler aslında hayatın sembolik olarak anlatımıdır. ‘Güneş’, ‘Arı’, ‘Kartal’,’Manda Gözü’, ‘Merdiven’, ‘Yılan’, ‘Koç Boynuzu’, ‘Balta’, ‘Eli Belinde Kız’, ‘Kaz Ayağı’, ‘Kem Göz’, ‘Biber’, ‘Elma’, ‘Üzüm’ her biri ayrı bir mana taşır. Her renk çok şeyler anlatır.
Ege Bölgesinde Gelin duvaklarına kartal resimleri işlenir. Kartal uğur ve gücün sembolüdür. Aynı bölgede halen nişan sinileri üzerine kartallı bohça yazma örtülmesi yaygın bir gelenek olarak devam etmektedir.
Selçuk ve çevresinde gelinin sarı duvağına arı resmedilmektedir. Gelinler ocak başı örtülerinde, peşkirler, hamam havluları, bebek kundakları, yatak çarşafları, yüklük perdeliklerinde, kadınların başörtülerinde arı desenleri dikkat çeker. . Arı; Ege bölgesindeki Türkmen ve Yörükler arasında uğur, bereket sembolüdür. Arının kadim Efes kentinin de simgesi olduğunu hatırlayacaksınız.
Güneş desenli duvaklar Anadolu da halen yaygın bir şekilde gelinlerin yüzüne örtülür. Sarı teller, pullarla güneş desenleri yapılır. Güneş deseninin uğruna inanılır. Güneş aydınlığı, ışığı, nuru simgeler. Gelinin yüzü güneş ışığıyla aydınlanır.
Yakın zamana kadar Marmara bölgesinde beyaz başörtülerinin çevresine yirmi dört adet yeşil kurbağa işlenirmiş.
Gelin uçkuruna muhabbet kuşları işlemekte gelenektenmiş. Size bir motif kurgusu sunayım: Konu aile mutluluğudur. Muhabbet kuşları bir ağacın veya bir çiçeğin üzerinde karşılıklı bakışır şekildedirler. Çevresi dallarla sarılıdır. Yapraklar ve çiçekler rengârenk açmıştır. Bu tablo da yavru kuşlarda kenardadırlar. Karşılıklı duran iki kuş karı kocadır. ‘Muhabbetli’ ve ‘Mutlu’ olduklarını simgeler. Ağacın kökü sağlam bir yuvaya işarettir. Dallar çiçekler ise hayat ağacının yeşermesi bereket ve bolluğu resmeder. Yavru kuşlar yuvanın neşesi olan çocuklu olması anlamındadır.
Anadolu insanının gönül zenginliğinin resmi birer vesikası olan yüzlerce, binlerce çeşidi olan bu el sanatlarında doğa, çiçekler vazgeçilmez olgudur. Daha derinlere inecek olursak aslında her çiçeğin bir dili vardır. Her bir çiçek içinde derin manalar içeren mesajlar verir. Çiçeklerin Dili Çiçekler, güzelliğin ve zarafetin sembolüdür. Çiçekler, anlatılması güç duyguların ifade edilmesinde, kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlarda; sessiz ve gizemli dilleri, renkleri, şekil ve kokuları ile sımsıcak duyguları iletirler sırdaş, samimi bir dost edasıyla…
Kırmızı Gül; Aşk. Menekşe; Alçak Gönüllü . Mor Leylak ; Yaşama Sevinci. Nergis; Kendine Yetme . Sümbül ; Hüzün. Papatya; Sıhhat ve Bereket. Kamelya ; Mağrur. Mor Salkım; İçtenlik. Pembe Lale; Anlayış . Gelincik ; Mazlum Aşk. Milas’ın Başparmak dağlarındaki bazı köylerde konukları yola uğurlarken bir deste çiçek verildiğini duymuştum. Bu ‘Tekrar Buyurun’ anlamına gelirmiş. ‘Şimdi, yüzyıl önce kaleme alınmış ‘Lisan’ül Ezhar’ (Çiçeklerin Dili) adlı yazıdan bazı örnekler aktaralım…
Kâğıda sarılmış ve yarısına kadar suyla dolmuş çiçeklerin içinde mevzu bir demet sümbül. Manası: ‘Şişe beyaz su az / Sümbüller eder niyaz/ Küskünlüğün ne ise/ Üstündeki kağıda yaz. ‘ Sevgiliye yollanan , Bir adet karanfil ; ‘Olalım seninle bir’ , Beş adet karanfil; ‘Olalım sana eş’ , Yedi adet karanfil ; ‘Aşkın beni yedi’ anlamındadır. Seven delikanlı karanfil yollayamamışsa kendi başına taktığı karanfillerin sayısına göre aynı mesajları iletir. Başa, göğse, kuşağa takılan ya da ele alınan çiçekler de konuşurlar. Ayrı ayrı mesajlar iletirler sevgiliye.
Nergis: Yüreğimi deldiniz/ Oturalım diz be diz/ Söyleşelim/ Yüz be yüz . Fulya; Kurduğum hülya /Rakipler ölsün, bize kalsın dünya / Kurma efendim hülya / Ettiğim hülya, gördüğüm rüya/ Sensiz dar olmuş başıma dünya/ Dün gece gördüğüm rüya bugün başıma döndü dünya.
Zambak ; Ben öpeyim sen bak/ Dön de halime bak. Leylak ; Ne gezersin aylak aylak. Yasemin ; Kulun olsun yar senin / Meclislerde methin gezer/ Kimdir üstadın senin /Sabredelim efendim /sen benimsin ben senin./ Ne kadar eder isen yemin /Ben olayım senden emin. Sümbül ; Sevmez isen de yüzüme gül. Şakayık; Efendime lâyık. Menekşe ; Nadim ol ettiğin işe. Şebboy; İkimiz bir boy. Zeren ; Canın kimi isterse onunla eğlen. Fesleğen; Ben coştum sende coş. Tarçın ; Budur sözün gerçeği. Lale; Kodun beni bu hâle/ Gönül böyle giderse meskenin tımarhane/ Aşkınla girdim bu hâle. Itırşahi ; Sensin gönlümün padişahı. Karanfil ; Kadrimi bil. (Tansuğ, Sabiha; Çiçeklerin Dili (Lisan’ül Ezhar), Sanat Olayı , Haziran 1981.)
Yeryüzünün insana layık yaşanabilir bir yer olması, şehrin yeniden ruh kazanması; insanın özündeki güzeli, doğa ve çiçekle yaşama kültürünü; – çevresine, evine- kısacası yaşamının her alanına hâkim kılması ile mümkün olacaktır. Geçmişimizde çok yaygın bir çiçek kültürü olduğunu görüyoruz. Aynı bilinçle yeni bir kültür oluşturmalıyız. Doğaya, güzele, yaşama, mutluluğa dönüş kültürü… Çiçeklerin dili, kentin betonlarına rağmen hala konuşmak istiyor. Duyuyor musunuz bize fısıldıyor… Yaşamı güzelleştirmek insanın elinde.
Mart 2009
Mehmet Nuri Kaynar / BESAM Başkanı